Marmara Depremi
Bir felaket yaşadık, 17 Ağustostu, bu gece.
Karşı koymak ne mümkün, deprem denen o güce.
Korkunç bir sarsıntıydı,tatlı uykuyu böldü.
Saniyeler değil, sanki asırlar sürdü.
Kabus ile gerçek birbirine karıştı.
Kurtulanlar, kaçanlar zaman ile yarıştı.
Sokaklar, meydanlar bir anda mahşere döndü,
Gece aydınlık, yıldızlar normalden parlak göründü.
Mahşer yerine dönen bu memlekette,
Göçük altında kalan canlılar imdat demekte,
Kimi sağa sola koşuyor, sarmış da korku ve dehşet,
Kimi 'yavrum' diye bağırıyor, endişesi tek!
Sis perdesi kalkar kalkmaz şafakta,
Korkunç bir manzara göze görünen,
Nice Canlar yakalanmış, uykusunda, yatakta,
Binlerce bina var ki, enkaz olup yere serilen.
Vurgun yemiş Yalova, Kocaeli, Adapazarı,
Birbirine karışmış halkın feryadı, ah-u zarı.
Korkunç boyutta depremin görünen zararı,
Yasa boğdu, asrın felaketi, yâr-ı ağyârı.
On binler yaralı, binlerce göçük,
Depremin merkez üssü, o şirin Gölcük.
Öyle sarmış ki insanları korku ve ilk şok!
Yazık ki can kaybı, on binden de çok!
İlk tepki, sağ kalan konu komşudan,
İmdat çığlığını duyan, yardıma koşan
Kimi tırnakla kazıyor betonu, kimi kazma kürek,
Birleşmişler tasada, olmuşlar tek yürek.
Yıkıp geçmiş Marmara'yı depremin (7.4) şiddeti,
Gözyaşı döksek de, yakın çekimlerde, canlı yayında.
Yas tutsa da bütün dünya Türk'ün yanında,
Ancak, yaşayan gerçekten hisseder korkuyu,dehşeti.
Bir turistik belde ki, fındıkla tanınan, aynı bölgede,
Dağları, bağları, halâ yeşil Değirmendere,
Sıcakta, çınar altlarında, gölgede,
Serinlemiştim deniz kenarında, belki yüz kere.
Ne çay bahçesi kalmış şimdi ne de gönül sarayı,
Deniz yutmuş evleri, işgal etmiş karayı.
Sanki kavrulmuş gibi ağustos sıcağında
Binalarla, sakinleri yatıyor denizin kucağında.
Nerede deniz biter, nerede başlar kara?
Deniz bahçe sanki, çınarlar su altından boy atmış,
Çay bahçeleri, gazinolar, deniz dibine batmış,
Görünen o ki, insana elem veren korkunç manzara.
Bir çocuk feryadı duyulur göçük altından,
Bilinmez ki, apartmanın hangi katından?
Neden çocuk ağlaması var da ninni sesi yok?
Artık onların şefkâte, sevgiye ihtiyacı çok.
Ne kefen, ne tören, yaratıldı toplu mezarlar,
Kazma kürek yerine, makine ile kazarlar.
Bazıları için kılınmış normal cenaze namazı,
Kimilerinin ardından, ne yazık ki bundan da azı.
Bir depremzede, canlı kalmış, duyamamış sevinci,
Beş çocuk kaybetmiş, her biri birer inci!
Yok olunca ömür boyu kazancı, birikimi,
Ne çalışma gücü kalmış, ne de yapacak bir işi
Kimi ayağını kaybetmiş, kimi kolunu,
Kimi feleğini şaşırmış, kimi yolunu.
Ölüm yakınına gelip çatmış, bakmadan yaşa,
Zengin iken, birden muhtaç olmuş ekmeğe aşa.
Varını, yoğunu kaybedip kalsa da muhtaç,
İstemesini bilmez ki, alışık değil!
Alırken mütereddit, üstelik de utangaç,
İçi buruk olsa da, yılışık değil.
Yasa büründü bir anda, güzel yurdumuz,
Kim bilir, ne ümitler vardı ne hayaller kurdunuz
Kiminiz depremde yavrunuza siper oldunuz,
Kiminiz ölümden dönüp, yeniden hayat buldunuz.
Haftalar önce, Güneşi karartmıştı dünyamızın uydusu
Yunan da yaşadı depremi, az da olsa, şiddeti,
Belirdi her iki toplumda, yakınlaşma duygusu,
Acep var mı, bunların bilinmeyen hikmeti?
Milyonları cezbeden güzel Marmara bölgesi,
Depremle düştü üstüne, ölümün gölgesi.
Tarihte yaşanmamış, felâketin böylesi,
Öyle çok suçlu var ki, affedilmez tövbesi.
Can korkusu yüreklere hakim olunca,
Moraller bozulup, ümitler de solunca,
Göç etmek zorunda kaldı insanlar.
Ayrılık zor ama, gönüllerde isyan var.
Göçenler duygusal olmakta ne kadar haklı.
Terk edilen yerlerde bin bir hatıra saklı.
Ayrılmak kolay değil bu yerden, çok da firaklı,
Mal ve can kaybedenlerin geride kalır aklı.
Kurtulanlar veriyor her türlü yaşam savaşı
Paylaştık, paylaşmalıyız ekmeği, aşı.
Silinmeli canların akan göz yaşı,
Sürmeli maddî ve manevî dayanışma yarışı.
Geride kalmış binler kimsesiz, binlerce yetim,
Bağrına basacak fert ve fert asil milletim
Göstermenin tam zamanıdır bilinen hasletin,
Sarsın onların tümünü sevgin ve şefkatin
Bütün dünya uzattı yardım elini,
Gönül kapısı açıldı, bazen gözlerde yaş,
Eser görünce her yönden, dostluk yelini,
Anladık ki, yalnız Türk değilmiş, Türk'e arkadaş.
Yurt içi, yurt dışı yardımlar sel gibi aksa da,
Hâlâ kimi aç, kimi açıkta, kimi de hasta,
Çare bulunmazsa acele her hususta,
Depremzedeler devamlı kalır, öylece yasta.
Can kaybı yüreklerde, ancak buna çare yok,
Maddi kayıplar için muhtaç olsak da, yabancı ele,
Bölge insanı şikayetçi olsa da, geçmeden ilk şok,
Yaraları sarmada birlikteyiz, Devlet, millet el ele.
Silinir mi kolay kolay bu dehşetin izleri?
Yıllar sürer ruhtaki, bellekteki gizleri,
Acımız öyle büyük ki, tüm ulusça yastayız
Depremzedeler gibi biz de, ruhen çok hastayız.
Her an sallanır gibiyiz, gerçekten sarsılmasak da!
Depremin şiddetini hâlâ yüreğimizde taşıyoruz
Aylar sonra olsa da, depremin korkusuyla,
Yatıp kalkıyor, mecburen artçı şoklarla yaşıyoruz.)
Sanki masal ülkesinde yaşar gibiyiz.
Her adımda yeri, göğü titreten,
Meşhur devin korkusundan tedirginiz çok.
Yazık ki onu etkisiz kılacak kahramanımız yok!
Her tarafta dolaşıyor rivayetler, yalanlar,
Öyle çok ki tevatüre inananlar, kananlar,
Bu nedenle, sokaklarda geceleyip kalan var.
Vicdansız ve ahlaksızdır kargaşaya sebep olanlar?
Durumdan faydalanan vurguncular olacak,
Eğer varsa vicdanını bir tarafa bırakarak,
Bir tarafta, gitgide fakirleşen halk,
Yine devam edecek, kayırma ve zengine kıyak!
Vicdansızlar, güya, halkın yuvasını yaptılar!
Yılların tasarrufunu yalanlarla kaptılar.
Doğru yol dururken, eğri yola saptılar,
Tanrıya değil de, yalnız paraya taptılar.)
Evsiz barksız kalan yüz binler olunca,
Çadır kentler kurulmuş, ama ihtiyaca yetmiyor
Köyler, kenar mahalleler gözden ırak kalınca,
Yardımlar yerli yerine gitmiyor, istekler de bitmiyor.
Kış mevsimi çetin geçen doğa olayı,
Yağmuru, çamuru, soğuğu ve lapa lapa karı,
Bulunmazsa öncelikle barınmanın kolayı,
Depremzedeler çeker yine sıkıntıyı, zararı.
Dönmek mümkün değil hemen normal yaşama,
Yaralar sarılacak mutlak, aşama aşama.
İhtiyaç var yine de tutunacak sağlam bir dala,
Bunu Devlet- Millet birliğinde, biraz da kendinde ara!
Onların endişesi, gelecek , iş ve daimi konut,
Devlet adım atmış bu yönde, gerçek ve somut,
Yuvasız kalan yüz binlere bu, büyük bir umut.
Yaşama sarılma vakti artık, endişeyi, korkuyu unut!
(17 Ağ.1999-Kadıköy)
Yudumuz için çok acı bir gündü aklımızdan çıkarmadık hiç...😅