Masalsı
göçebe bir çocuğun
korkusu düştü kayalıklara
öyle uzamıştı ki saçları
güneşe serildi
tuz ve gözyaşı akınca midyelere
ve ölü bir annenin ninnileri soluklanırken zamanı unutup
unutup kaderin doğum yerini
sesler kovalanıyordu
poyrazları aralayıp tahtalar çivilerinden sökünce kendini
öyle kırıktı
öyle yalnız kürekler
takati tükenince nasırların
avuçlarında ecel acısı
gözlerinde umut cinayetleri
düşlerinde bahar firarları kundaklarından ayırdı tenleri
kahpe alın yazıları
kızgın demirlerle çizdi şakaklarına şafağın
önce süngüleri sürdü erenler
namlunun terleri silindi sonra
dipçik mesafesinde gözlerini yumdu soluk ve ölüm
şarabın tadı kaçtı önce
mantarı sonra
sonra firar etti tüm renkler
kızıl
lacivert
mor üzümler koşuştu bebek kucağına
şarkılar sustu
ayetler salındı gecenin matemine
sala bir de
bir de sala sarıldı gökyüzüne
yıldızlar düştü
korkunun köprücük kemiğine
o çocuk ağladı
o çocuk öldü
mintanında tuz serpintileri
dudakları köpürdü yarının
gamzelerinde mavi salyalar
göçebe bir çocuğun
korkusu düştü kayalıklara
cansız
masalsı ...