Mazoşist Günler
Hiçliğin ortasında kaybolmuşum,
Mezartaşı bile olmayan meftayım
Katili belli olmayan maktül umutlar,
Kanrevan gece, sızıyor ayışığı bilinmez gizlere..
Vurgunluğum aşktan değil,
Öksüz kalmışlığıma,
Yıkılmaz dediğim O dağ; tarumar,
Öyle bir enkaz ki
Altında kaldı tüm gençliğim...
Çocukluğumda ağladığım geceler geliyor aklıma,
Bu gidişin provalarına döktüğüm göz yaşlarım gecenin dibinde,
Eşeğin üstünde sana yetişme çabasında Sanço Panço;
Sen pür telaş yel değirmenine karşı, zamansa bize karşı...
Kimse bilmez yaşlı bir baba ne miras bırakır oğluna acıdan başka...
Ve hangi evlat kaldırabilir ayrılığı...
Yani hergece ayışığı kanıyor, kelimelerce ağıt yakıyorum gidişine...
Sosyalist bir tebessümle gidişin aklımda,
İnsan nasıl hatırlamak istiyorsa öyle hatırlıyor babasını..
Ben seni elinde keser, bahçe kapısı yaparken buluyorum, nizalı avlumuzda.
Nispet yapar gibi çakıyoruz kazıkları millete inat,
Ve hasretin boğuyor gırtlağım kuruyor,
Ve o naletolası telefonum hiç çalmıyor baba....
Ağlamak istemiyorum yine
Rutine bağladık arkadaş ...
Ne kadar kızsamda hiç kesilmeseydi bu aramalar...
Canın sıkılsaydı ve öylesine arasaydın yine...
Yörüngesinden geçen kuyruklu yıldız gibi
Bir teğetti seninle yaşamak...
Doyamadan değdin geçtin ömrümden
canım babam...
Eylülde soyunurken acı kışa ormanlar.,
Biz kurak Bi çölü yaşıyoruz,
Yer çekime uymuş, sen çekiminle
Mazoşist günlere çentik atıyoruz.
Bir ayı dolduramazken
Kavuşmaya ömür sayıyoruz...
Eyvallah hayat!