Melek Hanım Palas
BİRİNCİ MEKTUP
o buğulu gözlerini özlediğim
gerdanından yayılan amber kokusunu bağrımda gizlediğim
ellerindeki kınaya yazgımı sığdıran ahududum
iç çekiş mesaisindeki gözlerimi silen ellerim
sana olan hasretini gidermek için yazıyor habire
ki bıraksam
kalemim bile kendi kendine yazar bu mektubu
düşün ne haldeyiz
hepimiz sensiz
ki şu anda bütün mal varlığım
kağıtlarım
valizim
ve kalemim
bir de henüz birkaç günlük hasretliğim
bahçemizdeki hurma ağacından
koyunlarımız ve kuzularımıza kadar her şey tütüyor gözümde
ha o mu diye görmezden geldiğimiz çoban Hüsam
falan filan diye küçümsediğimiz her şey gözümde
hele ki bizim oraların rüzgarı
o hep yüzümde
ne acıdır ki
bir tek kendimi göremiyorum dizinin dibinde
ki şu sıra ben bile değilim kendimde
yolculuk keyifliydi
bilirsin severim trenleri
keyifli olur trenle yolculuk
gerçi on iki saat gecikmeli geldik ama geldik işte
bir yerde arıza oldu tamir bekledik
bir yerde birden bire durdu tren
duyduk ki
askerin biri kendini atmış önüne trenin
polis savcı ambulans bekledik
neye üzüldüm biliyor musun karagözlüm
asker intihar edince kimsenin üzülmediğine
hatta gecikmeye sebep olduğu için
diğer yolcuların askercağıza kızdıklarına
askeri ve hayallerini
anasını ve senin de bir gün ana olacağını
yol boyunca doğacak çocuklarımızı düşündüm hep
zor olan sensizlikti
zorlayan ise sigarasızlık
ve ayaklarımı uzatmadan geçen seksen yedi saat
kimi zaman koridorda yürümek istedim
ama cesaret edemedim
çok kalabalıktı
af edersin ama tuvalete bile
yerimi birlerine emanet edip gittim
sonra ayakta kalırım diye çekindim
kalan yolu ayakta hiç çekemezdim
oteli bulmak da zor olmadı hani
otel istasyona yürüme mesafesinde
birçok otel arasında parası en uygun olan bu
oda da temiz sayılır
pembe renkli çarşafı hala deterjan kokuyor
ama deterjan kokusu
rutubet kokusunu bastıramıyor
bordo renkli kağıt kaplı olan duvarda
çakma bir pikasso tablosu
komodin üstünde jetonlu bir müzik kutusu
karşı duvarda loş bir aplik lamba
hemen yanında asılı bir saat var
hangi zamanı gösteriyor
doğu mu yanlış mı çalışıyor bilinmez
yatak yumuşak sayılır
gerçi fark etmez keyif değil derdimiz
daha bakmadım ama
buzdolabı bozuk galiba
hiç sesi çıkmıyor
tekli koltuk gibi usul usul köşede oturuyor
öğrendim sabah kahvaltısı bedavaymış
sokağın başında iki katlı bahçeli evler var eski
o evleri görünce
canım şöyle bir geçmek istedi
bir sürü halinde dizilmiş otelleri görünce
işte yeni adresim dedim
sokak kalabalık yürümesi pek bir güç
İstasyon Caddesi Şirinyeri Sokak
Melek Hanım Palas
numara otuzüç
pencereden bakınca gördüklerimi
yazmamak lazım
moralin bozulmasın
ama merak da edersin şimdi
neredeyim
ne yaparım diye
gördüğüm kadarıyla yazayım
tabelaları ışıl ışıl
sağlı sollu oteller ve meyhaneler
bir kaç tane de pavyon var
otellerin önünde müşteri bekleyen fahişeler
etraflarında pazarlığa tutuşan müşteriler
müşterileri takibe almış pezevenkler
rastgele park etmiş arabalar
devriye gezip fahişelere göz kırpan polisler
bir birine laf atan adamlar
bir kaç sokak köpeği
bir kaç kedi
ve meyhanelere girip çıkan değişik tiplerle dolu etraf
işgal edilmiş kaldırımlar
tutulmuş köşe başlarıyla
ayrı bir dünya burası
bizim oralara benzemiyor
ışıklardan yıldızlar bile kayıp
şimdi düşünüyorum da
odayı tutmadan önce
pencereden bakabilseydim
kesin yerleşmezdim bu izbeye
sabah kahvaltısı sekizden ona kadar
yetiştirim kesin
sonra sokak sokak keşfedeceğim
nerede iş bulunur
nerede konaklanır
öğrendikçe yazarım
bu mektup sana ulaştığında
çoktan iş bulmuş
daha nezih bir otele geçmiş olurum
sonraki mektuplarımda da
hasretimizin nasıl son bulacağını
senin ne zaman geleceğini yazarım
saat gecenin ikisi
uyumam gerek
biliyorsun yol yorgunuyum
nasıl uyutursa artık
bu sokak
bu haylaz senfoni
seni şimdiden çok özledim
gurbete mi yanayım sensizliğe mi
bilemiyorum
Mektubuma şimdilik
kalemimin tıraşlanmış uçlarını koyuyorum
iş bulunca daha güzel hediyeler yollarım
hoşça kal
şimdilik
İKİNCİ MEKTUP
üzgünüm on bir gün oldu yazmayalı
yazacak iyi bir şey yok buralarda
sokak sokak yeniden keşfettiğim şehrin
adı bile ağır geliyor artık bana
şehir düzenli
bakımlı
ama o kadar
kendilerinden ve çevreden korkarak
geçiyor insanlar sokaktan
her yerde çiçekler ve ağaçlar var ama
boyunları bükük
tıpkı onları diken ameleler gibi
sokakta ya dilenci görüyorsun ya hamal
hala aynı otel odasındayım
hala pezevenkler ve fahişeler
boğaz boğaza sokakta
üzgünüm
bulamadım cebimize uygun bir oda
mesela
dün gece feryat figan bir çığlık sesine uyandım
müşterisini reddetti diye
kontrolündeki bir fahişeyi bıçaklanmış
pezevengin biri
kadıncağız oracıkta ölmüş
üstüne pembe renk çarşaf örtülmüş
bir sürü polis
ambulans
bağırma
çağırma
savcı ve ambulans geldi
adamı alıp götürdü polisler
sanırım kısa sürecek bu macera
bu mağlubiyetin tek galibiyeti
saklı duruyor
hasretimizin de kısa sürecek olmasında
sonra uyuyamadım bir daha
gözümdeki o güzel gülüşün temizledi
sokakta yaşanan
insanlığa ihanetin kalpteki kan izlerini
tıraş olup
temiz kıymetimi giyerek
kahvaltıya indim erkenden
gereği düşünülmüş
gece öldürülen kadından kalanları ve
kan izlerini çöpçüler süpürmüş
sokakta kalmamış akşam ki hengameden eser
köle pazarı dağılmış ve
dinlenip giyerek tekrar kostümlerini
gece oldukça yeniden yeniden gelecekler belli
bugün geç dönerim odama
belki mektup yazamayacak kadar yorgun da olurum
seni sevdiğimi unutma
hoşça kal
şimdilik
ÜÇÜNCÜ MEKTUP
aşkım
doğmamış çocuklarımın anası
öbür yarım
bugün ayın on altısı
kırk yedi gün oldu
sensiz geçen günlerin toplamı
olmuyor olmayacak sanırım
sana ve doğacak çocuklarımıza
gelecek yok buralarda
eldekileri de tüketim
sana çok mahcubum
sanırım
gurbetten sana yazdığım son mektubum bu
belki de bu mektup sana gelmeden
kendimi karşında bulurum
hoşça kal
şimdilik
Usta faşizmi çok güzel resmetmişti o mektuplarında ne diyeyim ki dünden bu güne insanın insana ettiği zülüm daha da beter şekilde büyüdü eyvallah şair yüreğinize takdirlerim çok
Üstadın Taranta Babu'ya Mektuplar serisinden esinlenilmiştir.