Nevruz Yaprağına
öylece otururum kaşlarının üstüne
beklerim ada vapurunu
alnında çizgi çizgi dalgalar
ellerimi sırma saçlarında sallarım
iskeleden kalkan her el sana meftun
aşıkın üstüne söz söylenmezmiş
eşkinden sergüzeşt olurum
kimseden bir ah istemem
kavuştururum elimi böğrüme
kırmızılar sürerim yelkenli dudağına
öyle can-ı kalpten bir sev derim
ki bir geçen bir daha geçer üzerimden
iki gözlü, sert sulara bend olan
bir köprü olurum, ustam sekiz yüz yıllıktır
aklına kurarım otağımı
gönlüne sererim asya işlemeli kirli halımı
kimden medet umarsam
alsın şu kist kılıklı mağrur canımı
her maşukun canı yanındadır, bilirim
oldukça murada erenler
kem küm edilmez bilirim
yaşamak lazım acının selinde
özlem, kavuşmanın kabuğudur, bilirim
onu sardıkça sarar
sarar gönlüm sarar
şükret güneşin var
estikçe çehrene yaz meltemi
öyle özlerim koyu saçlarının kokusunu
alsam her telini sersem yüzüme
daha ne yaşam ne mezar isterim
türben olsun bedenim, sen yaşa
ben giderim
sel kadar yıkıcı bir nazar et ne olur
kıyılarına kar yağsın parmaklarımın
zatın kıymetin bilmek için
ne kürerim afetinin bedelini
ne de beddua eylerim
süt köpüğünde kımıldayan tenin
bir kışlık pardesüyü andırır sıcaklığın
koynunda bir dünyadan diğerine gitsem
ne mektup isterim ne bir damla su
elin yakar göğsümü, kızarır cemalim
sen sevmesen de olur
ben yanarım sabaha kadar
meşale misali közüm senin
burnuna methiyeler düzen benim
üzerinde bir şal, bir pelerin olur
kim görse yüzünü
cennetin kapısından döner
bakar ha bakar
görme yetim en tepede
bu zatın karşısında
görmediklerime kafiyeler dizen benim
bir kıymık tanesi sana sözlerim
oysa senin zerrene
ciltler dolusu kitap neşreden, benim
benim naciz cesedim
benim devede kulak zatım
senin yanında
şu devasa dağa aşık, tavşanım
emir buyur
güzel sesine sığmayan nevbahar çiçeği
emir buyur, yahut sade nazar et
sen filizlen diye
erir çamur olurum
...