Nur Tâcı
Zaman şirke kenetli, mekân çirkef tutsağı,
Zulüm doruk noktada, belde fuhuş yatağı...
İnsanlarda bin surat kişilere özel renk,
Yalan, rüşvet, iftira sarp kayalıklara denk.
Zulüm kusan zalimler utanmaz ve sıkılmaz,
Ezilen mazlumların gözyaşına bakılmaz.
Ulular ve soylular, zenginler hep zirvede,
Açlık, korku, sefalet cariye ve kölede.
Her kavmin ayrı ayrı sıralanmış putları,
Ne tuhaftır ki bunlar en büyük umutları.
İşte böyle bir toplum, işte böyle bir şehir,
Mutlaka senin gibi bir resulle dirilir.
Ve bir sabah şafakla Mekke'de doğan güneş,
Yüzündeki tebessüm, alnındaki nura eş.
Evreni aydınlatan mucizelerle doğdun,
Etrafa ışık saçan avizelerle doğdun.
Geldin de sen ey nebi, yeryüzünü titrettin,
Dağları, denizleri, ovaları inlettin.
Merhaba dedi sana hasret kalmış gönüller,
Bir başka ötüyordu o gün sanki bülbüller.
Kuruyan Save gölü yalnız sana işaret,
Kisranın yıkılması doğumuna alamet.
Harikalarla doldu evrenin her köşesi,
Kundakta kutsi bebek gönüllerin neşesi.
Hiçbir annede yoktur Amine'deki huzur,
Odasında melekler nur yumağını korur.
Sütanne Halime'nin rahmet dolar çehresi,
Dadıdaki hayranlık en büyük göstergesi.
Bir bulut ki emrine amade kılınmıştır,
Gümüşten leğenlerle pislikten arınmıştır.
Hazinleşen gönüller öksüzlüğüne ağlar
Ve sonra yetimliği tüm yürekleri dağlar.
Hem öksüz hem de yetim kalır küçük Muhammed,
Önce dede, sonrada amca evinde Ahmed.
En güzel duygularla halelenmiş her soluk,
Eğlenceden çok uzak esrarengiz çocukluk.
Ve büyümüş boy salmış mukaddes delikanlı,
Kalbi hep doğruluğa, güzelliğe sevdalı.
Ve bir aşk Hatice'den kâinatın aşkına,
Ne mutlu ki girene onun sevgi bağına.
Şirk toplumundan uzak inzivaya kaçışlar
Ve gelen ilk vahiyle kutsi memurluk başlar.
Hira'dan kâinata açılan bir pencere,
Bir devrim, bir inkılâp kokuşmuş gönüllere.
Oku diye başlayan, filizlenen hakikat
Ve ardı sıra gelen bin bir türlü meşakkat.
Senin getirdiğine inandık biz ey nebi,
Git dediğin yere gideceğiz ey nebi.
Sana gelen her emir bize de geldi bildik,
Oku emri gereği ne Hiralar edindik.
Bizi de inlettiler, ezdiler, ağlattılar,
Karanlık kodeslere, zindanlara attılar.
Bize Bedri, Uhut'u, Hendek'i göster resul,
Bize askerlerini, Hamza'nı gönder resul.
Ne bir Ömer, ne Hamza çıkmadı içimizden,
Çaresiz kaldık nebi tutuver elimizden.
Bize kucak açacak Habeşistan'lar gerek,
Devletleşmeye gebe Medine'ye giderek,
Sen de düştün yollara öz yurdundan kovulup,
Çile dolu günlerden, işkenceden yorulup.
Ya biz hangi diyara sığınalım ya resul,
Şirkin, küfrün içinden arınalım ya resul.
Sensizlik bağrımızı kamçılayan bir hançer,
Zehirli kıymık gibi yüreğimize düşer.
Ashabın sana âşık, sen onlara sevdalı,
En bahtiyar sevgiyle ta ciğerden yaralı.
O haşmetli, heybetli Ömer'i yumuşatan,
Bir sevgi nazarı ki kâinatı kuşatan.
Kovulduğun Mekke'ye, Taif'e gümbür gümbür,
Anladık ki sadece o sevgiyle dönülür.
Biz nefislerimizi yenemedik ya resul,
Medine'lerimize dönemedik ya resul.
Şimdilerde biz senin mesajlarına açız,
Ulvi merhametine, şefkatine muhtacız.
Senden sonra ümmetin öksüz kaldı ya nebi,
Allah'ın sevgilisi, gönüllerin habibi.
Ağlasın Yesribliler, boynu bükük sahaben,
Bugünden daha hazin gün görmemiştir evren.
Sana en derin salât, sana yürekten selam,
Kesilsin ifadeler, kelimeler vesselam...
Çok seviyorum bu eserini.Tebrikler.
👍Kovulduğun Mekke'ye, Taif'e gümbür gümbür, Anladık ki sadece o sevgiyle dönülür. 😙Taif deyince yüreğim yerinden oynuyor annemin dedeleri mübaşere yıllarında Taiften gelip Ispartaya yerleşmişler Efendimizin gazabına değilde duasına mazhar olmuştur O mübareği taşlayan Taif ..çok özel bir şiirdi tebrikler...