Ölü Bir Zaman
Ve birazda tanrısıyla sevişir zaman
Oysaki saat tamircisinin titizliği içinde
Bir yerden bir yere gitmemekte kararlı düşlerin pençesindeki
Öylece kala kalmış;
Belkide kalmamakta direnmiş,
Yenik düşmüş.
Herşeyden sıyrılmamaya yüz tutmuş,
Penceresinden bahçesine bakan her bir gözle görülmüş
Yinede yüzünü buruşturur portakal ağaçlarının gölgesi.
Elinden dökülen bir ter damlası sessizliği,
Giysilerini parçalamakta fısıltılar.
( maviye çalmış artık duvarlarımızın rengi)
Hiç bir şeyde, artık hiç bulunmakta
Kokuşmuş ilişkilerin derinliğindeki kalıntılar.
Genede bir köşede sızmakta kararlı;
Sahip olduğumuz,
Ama sahipsizliğimizde bozulup dağılmış düşlerimiz.
Tenine dokunduğum andaki tedirginliğim,
Ben burdayım.
Dağlarda yapayalnız,
Küskün birer aldanış gibi yakarışlarını duydumda geldim.
Her bir zamansızlıkta başka bir şeye dönüşmekte
Akşam saatlerinin karaltısı.
Soluğumu kesmiş,hiç vakit kaybetmeden
Varoluşumu yada hiçsizliğimi düşünmeden mırıldandım.
Bir sigara yakmadan konuşmaya niyeti olmayan her adam gibi
Yada her bir adamdan geriye kalan is kokusu.
Çırılçıplak trafik lambalarının aydınlığı geçiyordu
Sağımızdan solumuzdan tutunmuş
Ölü zamanlar.
Tel örgüleri ardında kalakalmış bir zaman.
Ben sana uzak ihtimallerin yanılsamasını getirdim oysaki.
Biliyormusun ?
Bu karanlıkta kimse yürüyemez sanıyordum.
Beyazdan çalmış sakalllarımı gölgene değdirerek bakışlarımı
Sana geldim.
Ağzından sarkan her bir sözcüğe teslim oluyodum birdenbire.
Aynı yavaşlıkta kalacaktık belkide.
Öyle ki; öfkelenmene razıyım birazda.
Gözlerimi aynadaki yüzüne çevirmekte ısrarcılığım.
Kim bilir kaç gece dokunmakta birileri;
Sesinin sessiz kaldığı,
Dudaklarının kıvrımlarındaki birleşimine.
Duraksadım bir an öylece,
Sokulup yanına
Bedenimin heykelsi duruşuna inat
Uzun bacaklı bir atlı karınca yalnızlığında
Günlerce kalacaktım orda
Birbirlerinden habersiz;
Gecelerime fısıldayan sayısız düşlerimiz.