Ölüler
şerefeler yorgun
sala kapladı gökyüzünü siyah örtüler düştü rahmine korkunun
ölüler
çocuk ölüleri
yükümüze biniyor ıslaklığınız
ah o köpükler yanağını döven merhametin
analar
ana çığlıkları
sesleri göç ettiren
kuşlukta yavukluyu susturan ıslıklarınız
masallar
yarım masallar
boş beşikleri saklayan yorgun parmaklarınız
nasıl yalnızlaşıyor rüzgarı şaşırtan göçlerde o bakışınız
en çok asi suskunluk vurur o taş duvarları
yumruğunuzu sıktığınızda tırnaklarınız geçerken avuçlarınıza
kan işte o kan ağlarken bileklerinize
ve yutkunurken ıssız kıyıları
biz
kadehimizi cilalıyorduk
lisanı farklı şarkılarla
içimiz karışınca
dışımızdaki kahkahalara
ve vurunca mehtaba aksımız kürek çekiyorduk ezgilerdeki adaya
nasıl da sarhoştuk
nasıl aymaz
pelte kıvamındaydı sabahın yeni ışığı
perdeyi delince sükunet
gözlerimizi kısarken ve kör olurken yamacımıza
irkilmeliydik şerefelere kandil aksları vurunca
susmalıydı akşamdan kalan keman sesi ve dinlemeliydik
ateş ile denizin
çiftleşmesini
zulüm acı doğuruyordu
muhbir bir ölümün perdelediği kayalıklarda
hele korkunun gözleri açılınca
ve savrulunca o kırmızı hırka
ağır ağır
merdivenleri yükseliyordu minarenin
şerefeler yorgun
sala kapladı gökyüzünü siyah örtüler düştü rahmine korkunun
ölüler
ah o çocuk ölüleri ...
Ne de yüreği sızlatıyor o çocuk ölüleri ne hüzün doluyor her tarafımız...😅