Ölüm Elemeleri
kostik bayırında nihal gülümser
rampa fırlatır gün çıkmadan bir daha ki sabaha
güvercinler mi dediniz duymadım
bakıra demir karıştıran hurdacılar var
kalaylanacak mıyız bu uzun yolda
yani nerede bir şelale görsem
ölmeden önce korku gelir aklıma
şaranpole yuvarladığınızda uyandım
uyuduğumu niye hatırlatmadınız bana
şimdi bir ay çıkarsa sizi vururum
tam alnınız yarıldı derken yeni bir akşam
inadına kurumuş bir yaprak gibi
savruluruz ordan oraya
en hızlı olanın yanında soyunur sabah
onun için beyazdır onun için bir daha beyaz
söylen mezliğin ufkunu çalmışcasına utanır biraz
duru bir gitmek gelir aklıma
sanki çerçeveden çıkacak bir resim gibi
uzayıp gider her şey burada
gidişinin ardından parlayan korkunç şenlikler
tarif eder acıyı kendince
parmaklarımdan parmaklarının sıyrılması değil
daha bir zor gelir insana ayrılık
kendi ademi ne uzak kalan bir çocuk gibi
zahmetsizce çekilir yükler
ve kimsenin duyamadığı
şarkılarla onurlandırırsın gövdemi
bir yok oluşun suskunluğu hayal edilir hiç usanmadan
çığlığın sonu çığlık
bir gelmeye gör dünyaya
büyür basamakları ölümün
hazırlanırsın sonsuz rüyaya.
Ah keşke dedim, keşke bütün halinde değil de bölümlere ayrılarak yazılsaydı bu güzel şiir...
İmgeler ve çağrışımlar çok güzeldi.
Tebrik ederim.