Ölümsüzleşmezdin
nefret
kızartmasaydı gökyüzünü
ki gebeyken kuş ölümlerine
ve
yağarken nohut tanesi büyüklüğünde
haziran göbeğine
yağmur
kızarmasaydı gözleri
akşamın
böyle büyük olmazdı
sancısı
mutedil eylemler çekerdi içine
yıldız kenarlarında
soluk
dayayıp ağzını kuru musluğa
su içer gibi
böyle mavileşmezdi
belki de
belki ölüm
kursağına yapışmazdı
zulmün
her karanlıktan
bir aydınlık doğmazdı o zaman
son ışık çıkarken gökyüzüne
ölümsüzleşmezdin
sen çocuk...
Tüylerim diken diken oldu:
"son ışık çıkarken gökyüzüne ölümsüzleşmezdin sen çocuk..."