Papatya Çiçeğim
bilmem kaç defa öldüm
bilmem kaç defa dirildim
zehir kutsal şarabım
ellerim kan içinde-benim kanım
....adım
her ülkede
her dilde
her şehir/de
her cadde/de
her kaldırımda yazılı/hüzün
Yüreğimde şahlanan beyaz güvercinler
zeytin dalı kamçılarken acılarımı
Yedi tepeli şehrin puslu sokaklarında
bıraktığım Aşk/gömleği paramparça
kırmızı kan
.....ağlayan ben
zamanın mahkemesin/de yargılanan tek ben
....unutulmuş yorgun ve dargın
gülümser mavi gözleri her vurulduğum/da
zindana mahkum olan ben... inadına Aşk haykırdıkça
uğruna hayallerimi verdiğim/ umutlarımı astığım
PAPATYA ÇİÇEĞİM
düşkün ayaz Sokak beton yarılmış
filizlenmiş zümrüt renginde çiçek
Şaraplara susamış yitik bir adam
feleğin vurduğu yumrukla yatar
düşkün beden harmanlaşmış kaldırım/ile
gözleri kapanmış....karanlık mahzen
dar varoş semtlerde
bir kaç kuruşa satılık günlük aşklara
kızgınlığım var
ne/de hüzün dolu hayatlar
yüzüne gülümseyen maskeler takmış
....düzen bu mu yazıklar olsun
Ve;
ben..
bilirim sevmeyi sevilmeyi adam gibi...
...
o ki... bilir sadece gitmeyi
Ay ışığı gebedir ölümlere
bekler gün ışığını yeniden diriliş
....Papatya çiçeğim
entrikalar içindeki Sevmeler
gözü gören bilir..
Sabah ezanı ardına doğar ilk ışık ...
belki olur bir umut bekleyene
ihanetin en büyüğü Severken Sevilmemek
.....Sevmiyorum deseydi
beklerdim bir ömür b/oyu
elimde gazeteye sarılmış bir şişe şarap
puslu karanlık sokaklarda
dilimde en hüzünlü şarkılar suskun melodiler eşliğinde
sokak lambaları olurdu keman
meyhanelere küsercesine
Papatyam Aşkım der
alırdım yırtık eskimiş bir resmini kollarıma
ya/o...
o...
döndü sırtını yüzüme
.....ve gitti yine sessizce
ve ben;
her ülkede
her dilde
her şehir/de
her cadde/de
her kaldırıma
adını yazdım
PAPATYA ÇİÇEĞİM
her ölümümde/dirilişim/de
tanırım o/nu yeniden
o beni hiç tanımadığı gibi...
Suskun//