Pazar Polemikleri
oysa
pazartesi kurulurdu bizim kasabada pazar
ki pazarın pazartesi kurulduğu bu kasabada
hem pazartesiye hak etmediği halde pazartesi
hem de pazar kurulmayan pazara pazar denilerek
pazar gününün kandırıldığı yerdi bizim ora
sonuçta
pazarın pazartesi kurulduğu bu kasabada
gavurların arınmak için kiliseye gittiği gibi
her pazar vahşi batıda
pazardan pazara banyoya girip
odun kazanının mahşerinde
anaların hayattan hıncını alırcasına
bastıra bastıra keseleyip
derimizi yüzerek vaftiz ettiği
sonra
tv karşısına kurulan masaya kurulup
bütün kan ve şiddetine rağmen
pazar sineması eşliğinde
keyifle kahvaltı yapalırken
kıçını koltuğun kolçağına oturtup
ii hi hi hiii diye at süren çocuklardık biz
bitene kadar film
kahvehaneler de camiler de sokaklar da
bomboş olurdu her pazar
belki de bu yüzden pazartesi kurulurdu pazar
çoğu con veyn olurdu mahallenin çocuklarının
kimi cessi ceymis ya da bili dı kid
kimi li van kıliff ya da daltonlar olurdu
hatta daltonlar diye çete kurmuştu bir gurup abi
karşıda da tahta tabancalar
ara sıra kavga ettiklerini duyardık
sonra doltonlar ve tahta tabancalar gitti
sağcı solcu oldu adları
yine kavgaya tutuşur
bu sefer gerçekten öldüresiye vuruşurdular
ben ulu manituları inkar edenlere inat
soluk benizliliğe rest çeker
yenilen taraftaki kızılderili olurdum hep
isimlerini aklımızda tutamazdık haa kızılderililerin
jerenimo hariç
abuk subuk adları vardı up mu upuzun
hadi sizin hatrınıza
koltuğun kolçağına oturan kıçı yere yakın karga sesli tüysüz surat
olsun adım
gerçi biz kızılderililer gibi dumanla haberleşmez
bez yüz metre öteden ammmcaoğluuu diye bağırırdık
ve herkesin herkese amcaoğlu dediği bu yerde
kime seslendiysek o bakardı sadece
düşünüyorum da şimdi
o zamandan belliymiş
büyüyünce bi'halt olamayacağım
çünkü tek kutsal kıstasımızdı
bi'haltı becerip becerememek
ki bizim için büyümenin tek belirteci
daha dokuz on yaşında bile
koca adam oldun
haaala bi'boku beceremedin azarlarıydı
şekerli leblebi ya da akide araklayıp
çaktırmadan bakkal memet abiye
aramızda kırışarak
gâh erketeye yattığımız
gâh kaykıldığımız duvar diplerinin derkenarıydık
o zamanlar
allah da akranlar da şahittir
bütün süper kahramanlar kağıttandı o zamanlar
şimdiki kadar gani gani değillerdi hem
ne bileyim işte
teksas olsun tom mikis olsun
fantom
mister no
mandırake olsun
baltalı ilah zagor tenay
hatta kahramanlığa çağ atlatan süpermen olsun
iki elin parmaklarını geçmezlerdi
herkesin kendi bellediği bir kahramanı vardı
kırmızı urbalılara kafa tutan kaptan sivingtim ben
ve bütün şişman çocuklar çikoydu o vakitlerde
yaş elvermediğinden henüz yoktu şarapçımız
bu yetmezmiş gibi
türkçe konuşurdu elin ecnebisi
dünya alem herkes bilirdi türkçeyi
yoksa adam saymazdık
kilint iisvudu çarls bıronsonu sitiv makquini
gerçi onlar düşünsündü
çünkü dünyayı kurtaran adamımız vardı bizim
ölmemeyi icat eden adamdı rahmetli cüneyt arkın
hay bin lanet
hay bin kahr bela
hay bin eşek arısı sokasıca dilim
hay on yüz bin milyon baloncuk yutasıca boğazım
nasıl da zar zor hatırladım
fahrettin cüreklibatır olan gerçek adını
ben kemal geliyorum dedimiydi dururdu akan sular
kendisi bir yandan dünyayı kurtaran adamken
bir yandan da kahpe bizansı dize getiren kara murat
öte yandan battal boy gazimizdi o bizim
hele bir tarkanımız vardı ki offff
dev ahtapotu hizaya sokardı
şimdiki bin thor ederindeydi yani
kel mahmutla hürmet eder
şabanla güdük necmiyle güler
sevmezdik süt oğlanları
salkım üzüme
tavuk buduna aşerdiren erol taşa söver
tarık akanla komünist olurduk o zamanlar
kadir inanır akil adam olmadığı için henüz
kadir kıymet bilir inanırdık ona da
ama daha çok figüran kadir'i savun'urduk
ve standart repliğimizdi
bu da mı gol değil hakim bey isyanı
çünkü hepimiz birer ofsayt osmandık
mahalle maçlarında
deve kuşu kabereydi sünnet törenlerimiz
kökünden ollmaz o'lûm ucundan accık
diye yalvarırdık sünnetçiye
laf aramızda
az biraz büyüyünce
yul bıraynır olmuştum bir keresinde de
kimseyi inandıramamıştım kafam dazlak değil diye
ben de biraz hulisi kentmen olayım dedim yedi kerizler
o zamanlar bütün silahlar dıkşın dıkşın diye ateş eder
osmanlı tokadı olsun yumruk olsun fiske olsun
a buhaa
a buhaa diye dile gelir
fıştt fışttt diye yanımızdan geçerdi bizans okları
fışing fışing diye çınlatırdı kulakları
ucundan kıvılcım çıkan tahtadan korsan kılıçlarımız
şimdiki gibi ülkecek fakirdik ve bu yüzden
ciuuvv ciuuvv diye ateş eden lazer silahlarımız
ya da rambo bıçağımız olmadı bizim asla
yarım parmak su borusu ve ucu iğneli külah
bir de
her an
her şeyin bir yerine koduğumuz küfürlerimiz
ve sınıfcak kolkola girip
önümüze gelenin kıçına salladığımız tekmelerimizdi
en ölümcül silahımız
zaten kapıları kendi kendine açılan
uzay mekiğimiz de yoktu bizim
dünyadan ay üssü alfayla görüntülü konuşulan
ve bütün kalkanları kaldırın
dediğinde kapitan ceymes ti körk
ellerimizle kapatırdık kalkan yerlerimizi
kapatırdık kapatırdık da
kalkanlara tam güç demesin diye dua ederdik
uçan tek nesne olan sarı plastik topa
ya da anne terliğine kafa atardık paso
anneler de haksız değildi hani
sonuçta anne sözü dinlemediği için
taşa oturup cırcır olan çocuklardık o zamanlar
burnumuzda anne işi kazağın haroşa modeli
kazağın kolunda
ya bodoslama daldığımız bahçenin dikenli tel söküğü
ya da sümük
kıçımızda çamura bulanmış eşofman
işte o zamanlarda
gislaved diyemezdik de
dili dönen cizlavet
dönmeyen ankara lastiği derdi ayakkabıya
yağmurlu havada istisnasız çorap içindeydi paça
çoğumuzun babasının arabası olmadı hiç
ama pazar arabamız vardı bizim
pazardan pazara kullanılan gıcır gıcır tekerlekli
tekerler gıcır gıcır değildi haa
sesi gıcır gıcırdı tekerlerin
kiminin de ipli sepeti vardı
evet bildiğin ipli sepet
şimdiki market arabası desek kimse inkar edemez
bakkalın ekmek teknesi de diyebiliriz
en sevdiğim şeylerden biriydi
otobüs camına dayadığım kafamın zangırdaması
yerli malı haftasının anlam ve önemine binaen
üçüncü teneffüsete simit tıkınan
ata sporu misket canlı yakar top istop falan olan
kasabanın orijinal yerli ve milli çocuklarıydık biz
elini sallasan değmezdi öyle şimdiki gibi
kaçak göçek göçmene
ne zaman ki
bıyıklarım terledi
ne zaman ki
durduk yere erekte erekte gezmeye başladım
ne zaman ki
durduk yere kramplar girmeye başladı muhtelif organlarıma
değişti şartlara hayata
ve pek tabii ki kızlara bakışım
eskiden eş kenar üçgenken
daha bir dik açılı oldu yaklaşımlarım
bir o kadar da dairesel
yer yer paralel evrensel
ilk sahibi kim olursa olsun
içine sığdığımız her kıyafeti giyen çocuklardık biz
ki o zamanlar
likuper livays falan bilmiyordu henüz
ülkecek marka manyaklığımızı
hatta şimdiki gibi her naneye maydanoz olunmaz
zırt pırt selfi sıtorilemezdi kimse
gerçi
istese de sıtorileyemezdi her halini hiç kimse
hatta
sıtorileştiremediklerimizden misiniz desek birine
ben senin ananı diyebilirdi yani
o derece uzaktı bize şimdi rutin olanlar
yolda denk gelinenin yüzüne baka baka
günaydın merhaba iyi akşamlar falan denirdi
daha çok da selamünaleyküm aleykümselam
yoktu kimsenin selfi çubuğu yani
bildiğimiz birkaç çubuktan biriydi
ya cetvel ya kızılcık dalı ya da oklava
kıçımızı pişiren
sokağa çıkmak için babaların eşref saatini kollar
olmadı bir yolunu bulur
punduna getirirdik anamızı
o yerdi yerimize fırça
bir nuri alço değildik tabi ama
sonuçta teravihe diye çıkıp
pastaneye kız tavlamaya giden hergelelerdik
annemize fırça yedirmişiz ne ki
bir süre sonra işe yaramıştı
pastane ve teneffüs araları
günahın ve yalanın ne kadar tatlı
madem yasak koyacaktı neden icat etti diye
allahın acabalı olduğunu öğrenmiştim
öptüğüm dudaklardan
gerçi aysel'i hiç öpemedimdi ama olsundu
o ayseldi
öpmeye kıyılamayan aysel
hem aysel bildiğin ayseldi ay ışığı gibi ışıl ışıl
o holivod şırfıntılarına inat pırıl pırıl
hatta kakülleri vardı sarı saçlarının
yaz yağmurlu bir günde aşık oldumdu
yağmur altında ıslak ıslak
benimdi ama değildi
bir hafta cirit attımdı peşinde
gördümdü sevdimdi gittiydi
bir mektupla yitirdimdi
yıllar sonra gördümdü ayseli bir cenazede
o aysel o aysel değildi artık
kısmen kocamış
kısmen ben gibi çökmüş
muhtemelen memeleri pörsümüştü
ama yine de ayseldi benim için o
çünkü özeldi ilk gerçek aşktı o
ne maailem var yanımda şimdi
ne aysel ne öptüğüm öbür kızlar
her ne kadar karasulu olsam da
oldum olası hiç hazetmem zaten
ayaklarıma inen karasudan
iyiden iyiye yaşlandık anlaşılan
ki amerika aynı amerika hâlâ
aynı sömürü aynı holivod
ülke aynı pazarlık payı
kahramanlar hâlâ kahraman
kağıttan fırlayıp
havada uçan
karada kaçan
anasın koynundan kız kaçıran
kimi toprak altında rahmetle anılan
pazarlar pazar karasuda hâlâ
pazartesiler hâlâ pazar curcunası
aysel mi
kim öleee kim kala be adamım
kim öle kim kala
yaşıyorsa bile beni hatırlamıyordur muhtemel
ölsek haberi olmaz benim ondan olmayacağı gibi
hem ne ben eski benim
ne aysel eski aysel
ne de zaman eski zaman
hem kaç aysel eskidi benle beraber
ki aysel dahil hiç biri o eski aysel değil
ne de eski pazarlar eski pazar
ezelden beri hür doğmuş gibi
fikrimizle
vicdanımızla hür yaşardık o zamanlar
....
şiirin pek de fark edilmeyen bir kaç ince yerinde bir kaç ince değdirmeyi göz ardı edemesek bile şairin ender bir manyak türü olduğunu kabullenmeliyiz .. 👍🤣 iznim olmadan seksen yılımı alıp bu harika anlatımı olan bu harika şiire konu etmesine kızamadım nedense !! o kadar aynıymışız ki .. belli ki aynı sokakların bebeleriymişiz..💕 ( her şiirinde bir tükenmez kalemi tüketen şairimiz bu şiirinde iki adet tükettiğini anne terliği eşliğinde beyan etmiştir .. )😂 kendimce " tarzı olan şairler var olur " demişimdir hep .. onlardan birisin , Uykusuz ..❤️💕😍sevgimde kal ..
"Herkes kendi türküsünü söyler yüzünde bir maskeyle" der şair. Bir şiirden fazlası bir hayatı okudum, bilirim ki insan yazamadıklarıdır. Dokunduğunuz cümlelerle iyi varsınız, yüreğinize sağlık.