Pembe İncili Kaftan ( Eski Bir Aşkın Acıklı Hikayesi )

Bize yasakken
o şehirden bir kızla,
-değil çıkmak
-konuşmak bile
Ben kumrallığını görüpte
seni sevmek cüretin de bulundum.

Tam bir ay peşinden koştum.
En sonunda denk getirip,
-pazar yerinde her şeyi göze alarak,
-seninle konuştum.

Buluşmaya ne zor çıkarmıştım seni
-hatırlar mısın?
Benimle buluşabilmek için,
-damdan dama kaçıp gelmelerini
-unutamadım.
Anneciğin hafiye gibi takılırdı peşine,
Aşk olsun o zamanlar sana yetişebilene.

Tam üç kez önümü kestiler,
-dövmek için beni.
Ben yinede şehrinizin göbeğine,
-üniformamla gelirdim,
-görebilmek için güzel gözlerini.
Bir keresinde firar bile etmiştim senin için be.
Yüreğimin o anki çarpışları hala içimde.

Sen her buluşmamızda bana hep;
'Teskere alınca gideceksin,
teskeren ayrılmamıza sebep'
derdin.
Gün geldi de teskere aldım.
Ama teskeremden sonra, nüfus sayımında
ben senin şehrinde sayıldım.

Bir başkasının evinde
soğuk geceleri
soğuk odalarda
çarşafsız yataklarda karşıladım.
Sana kavuşabilmenin hayaliyle
Sırf seninle aynı şehirde
?olabilmenin
?o güzel hazzını yaşadım.

O zamanlar haftada bir kez buluşabilirdik.
Bir de uzaktan birbirimizi görmeler.
Ciğerlerimi üşüttüm senin yüzünden,
-ama sana çaktırmadım.

Hafta içleri, dedim ya uzaktan göre bilmek için,
?ki belki bir kerecik olsun gülümsersin diye,
insanların manasız bakışları altında,
defalarca geçerdim çalıştığın yerin önünden.
Oysa sen her telefon açtığımda ağlardın.
Umulmadık acıları, ızdırapları göze alırdım da,
Gözyaşlarına bir türlü alışamazdım.
Sanırdım ki sen ağlarken,
-her bir damla gözyaşınla beraber,
yüreğimdeki bir yaradan da kan damlardı içime
içimdeki bir yaradan da kan damlardı yüreğime.

Yalan olmasın şimdi,
tüm acılarına rağmen,
sen bana kaşlarını asla çatmadın.
Zaten çatsaydın, ben o zaman yaşayamazdım.
Gözlerimiz nerede ve nasıl karşılaşırsa karşılaşsın,
Sen hemen bana gülümserdin.
Gözlerinin öyle bir parlayışı olurdu ki o zaman,
Gözlerim kamaşırdı da bakamazdım.
Ben, ben gibi davranmaya
Senin yanın da alıştım.

Saçlarına ve yanaklarına,
-her dokunuşum da, gözlerin kapanırdı.
Dedim ya yüreğim sana öyle bir yanış yandı.
Ama gözyaşların,
Kusura bakma onlara asla alışamadım.
Tarifsiz acılar içinde kıvranırken bedenim,
Omuzlarıma ne kadar ağır yükler vurduğunun,
-farkında mıydın?
Ben o yüklerle nefes bile alamazken,
Hep ismini mırıldanırdım.
Herkes ve her şey karşıyken bana,
ben her şeye ve herkese katlanırdım da,
sana canımın nasıl yandığını,
-bir türlü anlatamazdım.

Yüreğimi söktüm de sensin için,
Hani üzerine defalarca çivi çaktığımız,
Hani ismini zehirli bir bıçakla üzerine kazıdığım
-yüreğimi.
Söküp de defalarca tuzlara bastım,
ağularla yıkadım.
Hepsine, her şeye, hatta yokluğuna bile
-senin için,
-sana kavuşabilmek için
-katlandım.

Eğer ben bir gül olsaydım,
İçimde ki acınla kıyamete kadar yaşasaydım,
Kıyamete kadar bir daha asla açamazdım.
Ben hep gülüşünü, kumrallığını düşünürdüm de
-rahatlardım.
İşte böylesi tarifsiz acılara, bu şekilde katlandım.


Üç mart mıydı neydi, günlerden bir gün,
Martlardan bir mart.
Nasıl oldu, ne oldu bilemedim.
Bana çarpan kamyonun plakasını da alamamışlar.
Saatte üç yüz seksen kilometre hızla,
Beton duvarlara çarptım da,
ne olduğunu anlayamadım.
Günler birbirini kovalarken,
elektrikli tren hızında,
zehir zemberek atarken,
tüm zamanlar nabzımda.
Üç martı iki aydan biraz fazla geçmişti,
doğum gününde gelen o ilginç mesajın:
'lanetle de olsa doğum günümde
beni andığın için
yaşanmış olan tüm güzel günlerin anısına
teşekkür ederim.
Fakat ağladığımı görme zevkini,
bir daha asla tadamayacaksın.
Çünkü onlar üç martta,
senin için yeterince tuzlu su akıttılar,
bir daha asla,
senin için ağlamayacaklar.'

Anladım ki;
İnsan sadece kendi çektiği acıları bilirmiş
Karşısındaki neyi nasıl yaşadı acaba?
Önceden yüreğimi yıkadığımız ağulara,
Şimdi beni bir iten oldu ama, kim?
Gözlerim sulanmaktan,
Kalbimse deli gibi çarpmaktan bitkin.

Atladım,
Yüreğimin yandığı topraklara döndüm ilkin.
İşte yüreğim bu topraklar da yanmıştı benim,
Orada ki dostlar göçmüşler başka illere,
Sevgilim olmuş el.
Yağmurlar yağmış yürek yangınlarımın üzerine,
Dokunmasın bana şimdi hiçbir el.

Sen inat ettin çıkmam diye dışarı,
Ben o yüreğin çocuğuydum haşarı.
Hatırlar mısın neler söylemiştin bana?
Gözlerin yağmurlardan ıslanırken:
'Gelmem doğru olmaz, başkası var,
artık başka birisiyle konuşuyorum.
Onunla konuşurken,
seninle buluşmam doğru olmaz.
Onunla birkaç kez Hisar'da buluştuk.'

Hisar:
Depremlere gelesinde,
Yıkılasın hisar.
Nasıl böyle bir şey olur?
Nasıl yapabildin bunu?
Hiç mi yüreğin titremedi?
Hisarda hayalim gelmedi mi? gözlerinin önüne.
Nasılda tepiniyorsun çıkıp da,
-yüreğimin üzerine.
Hem de hisar'da,
Yüreğim kaldı koskoca dağların altında.
Ben yüreksiz perişan,
İşte al, buda olsun sana şan.
Bunu nasıl yakıştırdın kendine?
Bunu nasıl yaptın bize?
Ben ve sen
ve biz
ne biz nede gölgemiz.

Hani bana söz vermiştin?
Bir daha asla askerlerle buluşmayacaktın.
Nasıl sözlerini unuttun da,
beni bu kadar çabuk sattın?
Hiç mi değeri yoktur sözlerinin,
kendine değerin bu kadar mı senin?
Hayatım boyunca hiç bu kadar ucuza,
satılmamıştım.
Sen yüreğinde ben varken, başkası ile buluştun.
Sen onunla bir değil,
hem de birkaç kez buluştun.
Ne olduğu önemli olmadığını söylediğin,
şeyler konuştun.
Sen üçüncü bir kişi yüzünden,
gelmedin benimle buluşmaya.
Ama onunla defalarca
defalarca gittin,
Hisar' da konuşmaya.
O lanet şehirde başka zıkkım yer mi kalmadı?
Sonra dedin ki telefonda:
'Biliyorsun bu şehirde,
başka kafeye, pastaneye gitmem
astsubayla Kırklareli' nde Burgaz' damı
buluşma mı tercih ederdin'.

Ne Hisar'ı be:
Ben senin o lanet olası herifle,
Hiçbir yerde buluşmanı tercih etmezdim.
Sevgin paylaşman bu kadar mıymış senin?
Ne kadar da ucuzmuş, sahip olduğumuz hayaller,
Nasılda karşında oturdu eller?
Nasıl boğdun beni içimde, biliyor musun?
Nasıl sıkıyor bedeni mi ruhum.
Bir numara büyüğü de olmaz ki bunun
değiştireyim.
İçimde bir yerlerde,
nah ta şuramda, bir taş var,
apağır.
Hani söktüğümüz yüreğimin yerinde.

Yüreğim mi?
Onu Hisar'da gömdün ya, kor ateşler içine.
Ben çöldeyim görmüyor musun?
Neden bana avuç avuç tuz yediriyorsun?
Kafam daha ötesini asla almıyor,
alamıyor.
Hisar sen ve bir başkası.
Bir de utanmadan:
'Başka bir yerde,
mesela Burgaz' da veya Kırklareli'n demi
buluşma mı tercih ederdin?' dedin.
Sen o ana kadar her şeyinle benimdin.
O ilk buluşmaya giderken,
kıyamet filan kopsaydı da,
ya da ben bir şekilde ölseydim de,
böyle bir buluşmayı duymasaydım,
veya böyle bir buluşma asla olmasaydı.
Rabbim gerçekten benim belamı verdide,
Ben böyle bir günü gördüm.
Çektiğim tüm acılara tek ilaç;
-senin de beni sevdiğin düşüncesiydi.
Ben tüm bu acılara, bu düşünce ile katlandım
Sen onu da çok görüp bana
-elimden aldın.


Hem de bunu bana,
adının bile önemsiz olduğunu söylediğin
birisiyle yaptın.
Sen benimle beraber,
tüm güzel anılarımızı da yaktın.
Adı bile önemsiz olan birisi,
meğerse beni görmene engel olabilirmiş.
Ben yüreğimin yandığı topraklara geldim de,
sen yüz metrelik yolu gelmedin.
Seni şöyle bir uzaktan görmeyi,
bana çok gördün.
Aslında ben,
yüreğimin yandığı, o toprakları,
hiç terk etmemiştim ki.
Hep oralarda bir yerlerdeydim.

Şimdi ne oldu bana biliyor musun?
Sıkıntıdan doğru düzgün ağlayamıyorum bile,
Ne hakkın vardı bana böyle eziyetler etmeye.

25 Aralık 2010 49 şiiri var.
Beğenenler (1)
Yorumlar