Rüzgar
sahil kasabalarında yaz günleri
sıcağa alışmış gülleri seven eller
kışın üşümek nedir bilmez
şimdi sıkıysa bana bulaş rüzgâr
ayağı kırık deniz atlarını vurmak
aklına sonradan gelenleri bile ürkütür
dağ yollarında tükenen hayatlar
kurutulup sonrada unutulmuş
deniz yıldızlarının gözlerinde türküdür
bağırmadan söylemek zorundayız
bir adam bir kadın ve bir çocuk için
rüzgâr kaç bulut gördün sahi
yağmadan önce öylece yerinde duran
göğüs kafesimde dağlanan tek yara yok
sen esebildiğince özgürsün ben yazabildiğimce
şimdi dumana boğduğum tütsülü loş odanın
camını açıp üşenmeden ve düşünmeden
başka bir diyara atlamanın hesabını yapıyorum
zaptedemeyecekseniz götürün beni
öyle ya hangi kapıyı kapatsanız
dışarıda kalıyor içim zaten yokluğunuzla hiçim
ardına bakmadan gidenlerin rüzgâr
doğrudan göğsüne çarpar nasıl
Ankara’nın orta yerinde
başımı vurduğum her taş yorgun arkadaş
hak verin çatıda martı ölüsü görünce
aklına çocukluğu gelen kaç göz odasınız siz
deniz kokusuyla büyümüş şairlerin
oldum olası kirlidir kaleme bulaşmış elleri
senin aşka şahitliğinse asla kabul edilemez
zaten rüzgâr hep getirdiğini götürmez mi
sonrasında yağmur bu cama vuran muştu kuşudur
yüreğinden uçup aşkı bana getiren
duymazdan gel rüzgârın sesidir duymazdan gel
Gönlünüze ve kaleminize sağlık. Saygılar.
Lakin biz duyduk bu güzel yüreğinizden damlayan şiiri eyvallah Şair :)