Rüzgar Yürekli Kadim Çocuklar
Bir kelimenin sırtına bin anlam
Bir anlamı bin kelimeye sığdıran
Davran
Vaktidir kavganın
...
Böyle buyurdu rüzgar
Uyurmuş acılar
Bir çocuk öldüğünde
Esermiş diyar diyar
Gök gözünde ıslak
Islık çalarak
Mezarını okşarmış
Mutsuz bitermiş masallar
Anlam/sızlaşırmış şiar
Ne tenimi parçalayan silahtan
Ne dilimi susturan küfürden
Ne düşüncelerimi yargılayan akıldan
Ben senden nefret ettim insan
Ben senden
Sürünüyorsam sınırdan sınıra
Yeter diye diye
Anarşist hükümler kuşanıyorsam
Düzene başkaldırıp
Her uzanan elde kuş/kul/anıyorsam
Sürülüyorsam aşktan nefrete
Yıkıp geçiyorsam ahlak tabu inanç
Bir çocuk daha
Beynime çığlık çığlık düştüğündendir
Vurulup sorgusuz sualsiz anlamsız
Öldüğündendir
/Herkes aynı hayata doğsada
Kimi dolarken kimi boş/alıyor,
Yankılandıkça boşluğunda acıların
Şehvet kuşanıyor kimi
Büyütmek için acılardan aldığı zevki
Kahrede kahrede kan
Küfrede küfrede tütün
Tükürdüm tükendim.../
İnsan ham
Süt kurban
Sütün suçu yok
Suçlu arıyorsan
Kainata bak
Dev/ran
Ve suç-tan/rı yara/
Tan
Tanrılarındır ;
Her sabah
Aşkın ve zulmün tanrısıdır
Gözlerine aynalardan yansıyan
Hep insan, hepsi insan...
Bin kelimenin sırtına bir anlam
Bin anlamı bir kelimede boğan
Davran
Vaktidir sevdanın
Böyle dedi rüzgar
Gelirmiş bahar
Bir çocuk güldüğünde
Gezermiş diyar diyar
Gök elinde oyuncak
Ninni ninni saçlarını okşarmış
Mutlu biterse masallar
Anlam sızarmış şair
Ne teninin rengini
Ne dilinin ahengini
Ne beyninin düşlerini
Ben seni sevdim insan
Ben seni
Söyleniyorsam dilden dile
İnsan diye diye
Asi yoksul uslanmaz anılıyorsam
Dönüyorsam rengarenk bayram yerlerine
Öpüp kokluyorsam hiç tan/ışık/sız
Salkım saçak salya sümük yalın ayak
Bir çocuk daha
Beynimde kahkahalarla koştuğundandır
Yorulup oyundan anne koynunda
Gülümseyiş gülümseyiş uyuduğundandır
/Gözlerin
Kibrit yalımı
Kirpiklerin
Hücrelerin paslı parmaklıkları
Parmakların
Soğuk demir kapı
Özgürlüğe açılan
Anahtarı kayıp
Dokunmak umutsuzca
Sarılamamak
Ve ürkmek
Açıldıkça
İşkencelere giden yol
Susmak
Bağırmak istedikçe
Boğaza düğüm
Gözlerin
Örs
Sözlerin
Çekiç
Yüreğim
Ezik
Unutulmuş
Derin
İç çekiş
Ciğerin körük
Kör kütük
Hasretin
Tenindeyken tenim
Uzaklaşarak
Iramak
Seni yitirmektir
Atardamarından kesik kesik
Fışkıran canına
Çaresiz sımsıkı kenetlemektir ellerini
Ve dudaklarının mor soğuğunu
Dudaklarımda ısıtamamaktır
Sen
Gözlerinin ferinde
Sönerken
Yakamamak kainatı
Umarsızca
Ağlamaktır
İki damlaya sığınıp
Anlamaktır
Ramaktır yokluğuna
Gözlerin
Çakılmaktır beyne çerçevelenip
Dahi Dali deliliğinde
Son tebessümün
Resimlik
Ah yangın yürekli
Yedi kıtanın çocuğu
Ne olur
Ben tükendim
Sen tükenme..!/
Rüzgar Yürekli Kadim Çocuklar;
Başkaldırma nakaratlı
Esmer bir inattır
Ezelden ebede
İçimdeki yolcu ...
abi şimdi 'bulut kara' gibi edebi abide bi abimiz böyle uzun bir yorum yazarak şairi onore ettiğine göre,bana ancak şiiri içimden okumak düşer.
çocuklar hangi dilde ağlar.!
not: enişte ankara'yı su yolu yaptik ama sen kıraç kaldin sanirim. ne göründün ne gördüm.)
... İnsana olan güvensizliğinin bir başka şekilsizliğini tanrıdan bile sorgular, burada manevi çöküntüden çok maddi olanaksızlıkların gücü altında ezilmişliğin belirtisi olarak gördüm. Çünkü massallarla gerçeklerin kesiştiği noktada şair hep o kesişmenin dışında kalmış ve oradan anlamaya (kaderin oyunu diyelim) çalışmış. Ve akla şu soru takılıyor. Gerçekten bütün dünyada çocuklar aynı mı? Ya da başkalaştıran ebeveynler ve toplum mu? İşte tam burada sütün suçunu sorgulamamız gerekmiyor mu... ki "süt kurban" dizesini anlamamız için. Ya da bütün anneler kusursuz mu? Şair burada annesini kıygın gördüğü için bunu tek taraflı yazmış olabilir, (bilemem) ama hayatın gerçekleri de var :) Finaldeki çağrışım bir tarafın diğer tarafa yığılması gibi yani illa biri ötekine üstün durmak zorunda bırakılmış. Neyin kavgası bu... diğer çocuğu hiçe sayarak, toplum da ezginliğin savunuculuğu mu yoksa eşitsizliğin isyanımı.
Hangi çocuk suçlu diyelim o zaman ne dersin şair. Hangi çocuk?
Günün seçkisini ve şairini tebrik ederim, anlamlı ve içimizdeki çelişkileri güne taşıyan şiirinden ötürü...
Merhaba şair...
(Affına sığınarak)
Toplumsal şiirlerde çocuğun yeri her şairde farklı dile gelmiştir. Mesela Tevfik Fikret, erdemli ve yurtsever olmasını ister. Nazım Hikmet'te ise kendi çocukluğundan yola çıkarak â??çocukâ? olgusunu toplumsal eşitsizliğin temel taşı olarak verir. Şairimiz ise başlığında (kadim) sözcüğünü kullanarak çok daha derin ve manevi bir yan tutmuştur. Başlangıcı bilinmeyen ve sonu kestirilemeyen bir anlam yüklemesi değişmeceli yaklaşımı oldukça güçlü. Bütün şiiri yoramasam da arasından cımbızladığım dizelerin bende uyandırdığı hissi paylaşmak isterim. Girişte bir kavganın içine çekilen ve o kavganın kutsal bir amaca hizmet olarak fiili değil de doğru sözcüklerle yapıldığında (ki bu söz düellosu) şiirin kendi içinde olgunlaşacağına dair şairin kendisiyle olan savaşıdır. Çünkü şair de o an bir çocuktur. Ancak çocuk olacağında sınırsızlaşacağına inanır. Ve kavgasına başlar. Nefreti, isyanı, mutsuzluğu, korkuyu ve en önemlisi sevgisizliği dile getirir yaşadıklarından ve gördüklerinden. Aklı bile ona oyun oynar zaman zaman...
(1)
Sürünüyorsam sınırdan sınıra Yeter diye diye Anarşist hükümler kuşanıyorsam Düzene başkaldırıp Her uzanan elde kuş/kul/anıyorsam Sürülüyorsam aşktan nefrete Yıkıp geçiyorsam ahlak tabu inanç Bir çocuk daha Beynime çığlık çığlık düştüğündendir Vurulup sorgusuz sualsiz anlamsız Öldüğündendir
şiir baştan aşa çok güzel 🙂 ama ben burasını aldım gidiyorum yazan kalemin boyası hiç tükenmesin
tebriklerim bize böylesi güzel şiirler okutan şaire...
Tebrikler günün güzel dizelerine içtenlikle...👍👍👍