Safikâr
Belki gümüş saplı bir hançerdim ben
Yâr göğsüne saplanmış bir sedef iğne
Piç doğurmuş bir yumurta sarısı
En zıpkınlısından bir kurşun olta
Ya da en aynalısından safikâr idim...
Yeşil olur güzellerin yaylası
En hızlıdan ben eserim bağrına
Kurbağalı derelerin yosunu
Ya da Himayalar'ın en tor tosunu...
Çatal yürek kaç çataldım kim bilir
Bin dereden bin su içmiş tosbağa
Dere tepe düz gidenin yoluydum
Halay çeken güzellerin kolunda
Dolular içinde en saf doluydum...
Davul çalsam horhor başı kündeler
Günahlarım bir yosmanın koynunda
Kendi düşen ağlar mı ki bilinmez
Niye düşer neden düşer kim bilir
Kör gözüne gözlük takmış madrabaz...
Bilmem hangi dağın hangi yanında
Bir varmış bir yokmuş hikayesinde
Bir nara attıydım ayyuka çıktı
Ayyuktan aşağı bir yıldız aktı
Bilmem eğri bilmem doğru bir sesti
Elinde bir asa önümü kesti...
Dedi 'dur bakalım bu ne hal böyle'
Dedim 'dert bir değil hal şöyle böyle'
Uzattı elini tuttu başımı
'Sağmam lazım' dedi
Tüm göz yaşını...
İşte ö gün bu gündür
Gözlerim dupduru
Göz yaşım kuru...
Fevzi Cahit
Ozanca/İzmir