Sahte Hükümdarlık
Takvimler vuruyor yüzüne en tatlısında uykunun okkalı tokadını.
Rüzgar ıslık çalıyor,
Yer kaymış ayaklarının altından,
Buğdayların boynu bükük,
Güneş saklambaç oyununda,
Mağrur bakışlı dünyanın gizlemiş karanlık inine tüm hünerlerini.
Sahte bir hükümdarlık tacı giyinilen,
Kanı çekilmiş sefil bir hayat,
Kıyam etmez gövdeler,
Tövbeden uzak...
Kelimelerden kaçan sabahların beli bükük,
Akşamlar meydanlarda devlerini güreştirmekte.
Baharlar çiçeklerden yoksun dizleri üstünde,
Bileğinde kelepçe, böğründe kurşun yarası,
Söndürüyor ateşi ağzında deli hokkabaz.
Bir garibanın yanık sesinde hayat bulan ölümsüzlük türküsü gibi,
Yenilgiden kurtulmuş mahcup bir tebessüm.
Ellerinde ırmakları kurutan iri cüsseleriyle koşuşan mevsimler,
Gözlerinden kan damlayan geceler,
Ve mağlup koca koca şehirler...
Secdeye aç alınlarda,
Ve ekilmeyen yüreklerde dua tohumları
Yenik bir krallık haritadan silinen,
Dümeni kırılmış biçara bir hayat,
Şimdi ölsek diyorum ölüme ayıp,
Kalsak yaşamaya....
Okuru içine alan bir uslubu var şiirin, "Akşamlar meydanlarda devlerini güreştirmekte." gibi çok güzel tabirler vardı şiirde ve elbet o güzel final dizeleri. Kutlarım kaleminizi, sevgiyle.