Sana Artık İnanmıyorum
Şuracıkta, son sözümü söylemiştim sana.
Verdiğim süre doldu.
365 gün…
Bence iki kefesi eşit bir terazi gibi.
Ne eksik ne fazla…
Hatırlamıyorsan, gramına kadar doğru.
Ben sözünü saf altın bilmiştim.
Bağrına alırken toprak nazlı bir fidanı,
hangi söz anlatır hissettiğim bu hüsranı?
Oldu mu şimdi?
Bir tarih daha belirliyorsun.
Her atışta daha acımasız,
her vuruşta biraz daha gözümden düşüyorsun.
İçimdeki ses; aynı ritimde ve aynı doğrulukta; inanmıyorum!
Sana inanmıyorum!
Seni beklemeye bu denli razıyken,
karşına alıp bir defa olsun konuşmadın benimle!
Harladığın ateşle yedi kat yabancıların yüreğine dokundum da,
bana bir gün olsun kapılarını aralamadın.
Bile isteye üzüyorsa bir insan sevdiğini,
uzaklaşmak en iyisi.
Senin diğerlerinden farkın ne şimdi?
Son nefesime kadar savundum sevgimi.
Benden başka herkesi haklı çıkardın ya!
Kendinle gurur duymalısın.
Bana gelince, toprağın koynuna vermişim canımın ötesini.
Ben bunun da üstesinden gelirim.
Sana göre yüzeyde her şey durağan.
Gel bir de bana sor.
Bir fırtınanın ortasındaki ufacık sandal gibiyim.
Dalgalar durulmuyor.
Senin yüzünden kıyıdan daha da uzaklaşıyorum.
İnanır mısın?
Umursamıyorum, çünkü sana artık inanmıyorum!
Sözlerin, nefes almamı zorlaştıran bir çöl fırtınası.
Hiçbir şey hissetmiyorum.
Önümü göremiyor, yönümü bulamıyorum.
Sen ve ben…
Bir kum tanesi kadar küçük…
Ne bir tanesi diğerinden önce,
ne de diğeri bir öncekini beklercesine…
Sürekli ömrümden bir şeyler alıp götürüyorsun.
Kendimle aramdaki mesafe,
omurgası kırık bir şehir gibi duruyor.
Ne olurdu kendini benim yerime koysaydın.
Bunca senenin hatırına birazcık fedakâr olsaydın.
Dağların serinliği sinesinde,
suskunluğum ateş, bir dağın zirvesinde.
Bu ayrılığa süslü cümleler kurmayacağım.
Biraz kıymet bilip, halden anlasaydın,
seni bu kadar seven birine böyle mi sahip çıkardın?
Sana artık inanmıyorum!