Sarı Çiçekli Utangaç Ağaç
Ayrılık güneşi savurursa
Gölgesine tutunurum diye
Sana benzeyen
Sarı çiçekli utangaç bir ağaç diktim
Yeryüzüne
Bulut sinemasının puslu şeritlerinden
El ele tutuşup yağıyoruz
Çorak düşlerin toprağına
Saksıdaki vicdanın solar
Semalarımın balkonundan in dersen
Mavi ile vedalaşamadan
Kanatlarım kırılır
Sokağıma bakan
Ela gözlerine perdeyi çek dersen
Önce benim gözüme mil çekmedin diye
Nazlarım sana darılır
Tebessümlerime çelme takıp
Mahallemde gezme dersen
Gülüş yaralarım dizlerinden sarılır
Mimoza ağacımın altında
Küskünlüğüm budaklanır
Kör kötürüm sevmeye devam ederim seni
Ama bu şehirden git dersen
Hüzün zakkumunun şerbetini içerim
Gölgesine değil ama köküne tutunurum
Bütün kuşları uçurur
Dört nala giden ölüm çığlığım
Sapsarı çiçek zamanı gelirsen
Mimoza kokulu şiirlerimi okursun
Yelesinden tuttuğun
Şaha kalkmış mermerimde
"Ama bu şehirden git dersen Hüzün zakkumunun şerbetini içerim"
Zakkumdan şerbete evriliş, eski zaman sevdalarını hatırlattı. 'yaramdan da hoşum, yarimden de' diyebilen Şems gibi. Kutlarım kaleminizi.