Se-vi-yo-rum se-ni
Sevince “seni seviyorum” demeli insan…
Ve “seni seviyorum” diyemeyenlere nasihat…
Adını koyamıyorum
İçimdeki şu deli dolu sevincin
Yüreğimi kırbaçlayıp duran şu amansız çarpıntının
Ve dudaklarımda ki şu yerli yersiz uzun uzun gülüşlerin…
Bir şey diyecektim sana…
Neydi?
Aklımda olmasına aklımda/ dilimin ucunda hatta
Dilimden fırlayıp sokağa savrulacak gibi de sanki dudaklarımdan
Ve fakat dilim dolaşıyor sesime
Dilime yanlış dizilmiş harfler/ sözcükler ve bozuk cümleler gibi…
Neydi?
“ni-se- rum-yo-se-vi” miydi?
“yo-se-vi-rum- ni-se” miydi?
Oltaya takılı bir balık gibi dudaklarımda çırpınıp duruyor diyeceklerim…
Nasihatçi: Derin bir nefes al… Sakinleş oğlum… Topla kendini
Ve dünyanın en yüksek tepesinden dünyanın en derin denize dalar gibi
Dalıver gözlerine şimdi
-Kaybolup gidiyorum gözlerinde/ balta girmemiş yemyeşil bir orman gibi
Kaybol git/ çaresi aşk ile bakışlarda…
Ellerini tut, çok uzaklardaki bir yıldıza dokunur gibi
-Hay Allah’ım, yüreğim yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyor ellerinde
Bırak çarpsın/ çaresi el ele tutuşlarda…
Sarıl ve bir çiçeği koklar gibi derin derin kokla tenini
-Kırlarda oynaşan çocuklar gibi kesiliyor nefesim güzel teninde
Bırak kesilsin nefesin/ çaresi kucak kucak koklaşmalarda…
Çöl ortasına düşen bir damla yağmur
Ve küçücük bir yaprağın gölgesine uzanır gibi
Kuruyan dudaklarını değdir dudaklarına
-Dudaklarım yanıyor hala, çöl ortasında kalmış bir mecnun gibi
Bırak yansın/ çaresi su gibi içilen öpüşlerde…
Derin bir nefes al… Sakinleş oğlum… Topla kendini
Bir an için gözlerini kapa ve aç
Dilini özgür bırak/ suskunluğun kalesini yıkıp geçsin sesin
“Se-vi-yo-rum se-ni “ de heceleyerek
-Se-vi-yo-rum se-ni/ canımın içi
Oh bee…
Eylül 2019