Şehvet Abla
sen ki
geceyi parmağında ipli kukla yapmışsın
ne vakit güneş istesek
ay'la kandırmışsın
yakasında kırmızı glayör
dudaklarında hüznün lilası
çarmıha germiş gibi bütün utançları
çok yıpratılmış bir yaşamdan
ders alan oynaksı bakışları
göz kırpsan dünya duracak
susacak bildiğim tüm ergen hezeyanları
buruşurken nefesi ışıklı kentlerin
fiyakan olsun
misillemesin bu kalbe
her yabancı yolun kapısında
bin bir umut direği altında
ölmüş bedenine kefen arayan
korkular düşüyor
kirpiklerinden
gözyaşından öpmüş bir sevgiliyi
-misal beni-
çan çiçeği ile süsleyen
çıplak ruhuna
ezberimdir eşkalim
ve ben sana dairim
ve hilkat garibesi gövdeme
tinimde çoğul sözler yargılarken geçmişi
görünmez kıldın her şeyi
kıldan da daha ince bir masumiyetin
ölüm emri kıvrımlarına
meleklerin ayak izini takip eden sevgilinin
kalbini sınadın yol boyunca
kendini kaybetmişler için çileye
inadına aşk dedin
ayrılık bilmecesiyle
düştükçe değerlenmiyor sevmeler
kendini dualardan sürüp de geldin
adını
kurtlanmış bir yazgının
şeceresine yazan tanrı
yüzümün en arsız yerine
-misal dudaklarıma-
yazmış adını
pudra şekerli dudaklarını
öpmek gibisi yok
şehvet abla...
alicengizoyunu
(...içimde çok tanrısı olan sevda öpmek istiyor...aşk'ın bahane...)