Sen Ey Koca Çınar
Hazan vurmuş gövdene
Sararmaya yüz tutmuş yaprakların
Dallarından can çekilmiş ve boynunu bükmüşsün
Sen ey Koca Çınar nerede eski günlerin...
Her düşen yaprağın ömründen gider
Esen yeller dallarını eğer
Ve görenler azametine hayret eder
Sen ey Koca Çınar nerede gölgendeki aşıklar...
Günün gecesi, baharın kışı gibi
Geldi mi senin de gurubun
Etrafında vuku bulan o neşeli günler
Aldı mı tarih sayfalarında yerini
Sen ey Koca Çınar nerede şahit olduğun mesut günler...
Her bir dalında insan ömrü gizli
Yapraklarında hazanın hüznü
Baharın gülüşü...
Sen ey Koca Çınar haydi söyle neler gizledin kovuğunda...
Kimler geçti kimler dinlendi senin yanında
Ne sırlara vakıf oldun dertli dünyada
Ah bir de dilin olsaydı neler dökerdin yapraklarınla
Haydi durma ey Koca Çınar haykırma sırası sende...
Kış gelince gurbeti yaşadın içten içe
Bahar ile dirildin yeniden diktin gözünü göğe
Can geldi o görkemli dallarına
Yeniden meydan okudun tüm insanlığa
Sen ey Koca Çınar yaşamın bu gelgitlerine nasıl dayandın?..
Bir gün senin de kolların kesilir
Yetmez belki gövden ikiye ayrılır
Hangi ocakta ya da marangoz elinde
Yalnızca bir odun veya cansız meta olacaksın
O görkemli şaşaalı günlerinden geriye kalacak
Ya bir kova kül, ya da doğranmış parçan
Sen ey Koca Çınar haydi söyle ne dersin son haline...
İbret alınırsa çok ders vardır Koca Çınarın hayatında
Uzun yaşamak veya başın göklerde olması değildir mesele
Mesele arkadan yad-ı cemil ile anılmak!
Bu ise mümkündür, faydalı eser bırakmakla ancak ...