Seni Tanımadan Ben
seni tanımadan ben
bir şöminenin önünde oturup usul usul yanan odunları seyrederdim
nerden bilirdim sen gittikten sonra
o şöminenin içinde yananın odun yerine ben olacağımı
seni tanımadan ben
bir parkta sabahtan akşama kadar neşeyle oynayan çocukları izlerdim
nerden bilirdim sen gittikten sonra
en sevdiği oyuncağını kaybetmiş çocuklar misali o parkta seni arayacağımı
seni tanımadan ben
engin dağların karlı tepelerinde özgür atlar gibi doyasıya gezerdim
nerden bilirdim sen gittikten sonra
gezmenin tozmanın yüreğimi kanatacağını özgürlüğün bu kadar içimi acıtacağını
seni tanımadan ben
dünyaya küçücük bir pencereden bakardım ahmak cesaretiyle herşey tamdı eksik olan yoktu
nerden bilirdim sen gittikten sonra
gözüme taktığım sahte gözlüğün kırılıp eksik olanı yani senin o büyük boşluğunu göreceğimi
seni tanımadan ben
çok çok büyük bir şatoda güzelikler içinde yaşardım daha doğrusu yaşadığımı sanırdım
nerden bilirdim sen gittikten sonra
aslında o şatonun küçük betondan eski ve ruhsuz ev olduğunu belki geç oldu ama anladım
seni tanımadan ben
mutluluğu bilirdim hayatta sadece neşeyle gülmenin var olduğunu düşünürdüm hep şekerin dilime tad verceğini
nerden bilirdim sen gittikten sonra
kederinde var olduğunu ağladığımda gözümdem akan tuzlu suya gözyaşı dendiğini bunuda öğrendim