Serçeler
Keskin bakışlarında demir duvarlar
Mıhlar gözleri gün kanatlarına
Evlerin tepelerinde serçeler
Alınları değen karanlığa güneşi koyar
Ölümden evvel mutlaka
Sabahı görürüm
Çocukları öpüyorum
Çıplak tenlerde öyle ufak
yürekleri...
Taş bahçelerde çiçekler
Günaydın gülücükler
Avuçlarımda hepiniz birer
Huzurlu uykunun tül ay’ı
Çivi gibi saplanan tomurcukların keyfinde
Sürüyorum eteğimi yere
Uzun kirpiklerin ıslak yangınlarını kundaklarken göğsüm
Ararım mutluluğun gizini
Toprağa sımsıkı dokunan ölülerde
Yüzünü rüzgara dönmekten korkmuyor gölgeler
Sabahlar türkü doğurduğunda dillenen vapurlara
Keşke kendimi bulsaydın hüznün adımlarında
Uzaklar da
Yüklenip gitmezdi
Cepleri dolu şiirleri
Göçen her kavganın ardından
Kent maviyi sırtlanmakta
Mayıs yeşili sokakların düşlerine
Artık yağmur gibi ağlayabilirsin gözümde anne
Bahar ağrımaz kara bulutlarda
Nereye gitse ruhun
Ağzından öper serçeler
Ki
Yalnızlığa dikili ağaçlar
Ve onarılmış akşamlar
Göğe dağılan köklerimdir benim