Se(s)(n)sizlik Atölyesi
Yazmak diyorduk.
Gecenin yüreğinden tutunup bütün zifire bulanmış yalnızlıklara...
Yazmak...
bir adı olmayan, ama ısrarla yazılmak istenen sayfalara...
Hani şu çocukluğun vardı ya senin;
bir psikoloğun inme takıntısıyla filmlere konu olan repliklerinde beraberinde...
işte onu diyorum; ver bana...
ver ki büyümekten yorulmuş yüreğin dinlene görsün bir tutam.
Sonra gülerken gökyüzüne dağılan hıçkırıkların,
hiç bozma onları.
Hatta gülüşlerini de ver bana, düşünme gerisini.
Bir iyilik, bir kader, bir sevda ve bir kadın,
ve büyürken, büyütmek çok şey katmıştır belki zamanla.
Ama almadığını da görmedim.
Derken; birgün bir şehrin yaşanmışlık hikayelerinin peşisıra düşüp gitmekten bahsederken,
üzüm bağlarını anlamlandıran hayallerin sardı çepeçevre gözlerimi.
Gözlerim nadasa bırakılmış topraklardan çıkıp,
uçsuz bağların içinde sadece bir salkım üzüme müptela oldu.
Hiç bu kadar içlenmemiştim bir salkım üzüme... hafif kırık bir gülümsemeyle.
Hani gülerken ağlamak replikleri orda düştü işte içime.
Birde senin "alis"lerin böyle bir günde saplandı, içimin en sükût yerlerine...
Susuyorum aslında yazarken bütün bunları,
Ama sen susmuyorsun yazarken ben...
hayalciklerinden bir yorgan yapıp örtüyorsun üstüme ve sessizce izliyorsun,
beni bir kalem ve bir kağıtla esir tutarken sen...
Oysa gidişlerin hep geceye denk geldiğinden midir bilmem ama,
hep siyah saatlerde erişiyorsun annenin sıcacık kucağına...
bir çay içimlik vaktin sonunda.
Sonra kocaman ve bir başına kalan iki adam olarak,
birbirimizden nefret ediyoruz ben ve ANKARA...
Not: Küçük dokunuşlarıyla büyük izler bırakan usta Işın ERGÜNEY'e teşekkürlerimle...
Şair kendisiyle ne güzel sohbet etmiş sessizliğin içinde
derin anlamlar yüklemesine rağmen çok az aralık bırakmış kapıyı 😎
tebrik ve beğenimle👑