Sessiz Çiğliğim
Kifayetsizim sana karşı ve aşkına.
Ne söyleyecek bir sözüm var,
ne anacak bir anım.
Senden önce ben hiç yaşamamışım ki mazim olsun, anım, hatıralarım olsun.
Hatırlamam için bir şeyler hissetmem lazım değil mi?
Yaşamadan insan neler hissedebilir ki..
Senle hissettim ben her şeyi, aşkı, sevgiyi, kıskanmayı..
Bazense futursuz bir çocuk olmayı.
Hayatın tüm güzelliklerini tattım seninle.
Ben bende değilmişim,
sende bir yerlerde saklıymışım meğer,
buldum kendimi ve benliğimi.
Onun içindir belki sana karşı olan aciziyetim,
onun içindir belki sana karşı olan merhametim.
Şimdi ise bir damla merhamete muhtacım..
Sen giderken bakışlarımda göremedin mi bu aciziyetimi,
göremedin mi gözbebeğimin arkasında akan o şelaleyi?
Diyemedim ama sana o iki hece kelimeyi..
Gitme..
Kal!
Kal be umutlarımın, geleceğimin sahibi..
Kal be dünyam!
Benim seninle kurduğum dünyanın meridyenleri ve paralelleri yoktu ki yönü belli olsun.
Ben her yönden sevdim seni,
bazen batı kıskandı seni sevmemi bazen kuzey.
Bazen doğu gülümsedi, bazen güney taktir etti sana olan aşkımı.
Sen gittin ya..
Ben sana o iki kelimeyi diyemedim ya,
Gitme!
Kısaltamadım ya, tek heceye düşüremedim ya..
Dur diyemedim ya hani..
Şimdi ağlıyorum! Kaybettiklerime ve senin kaybettiklerine.
Peki sen ne haldesin şimdi..
Gülüyor musun? Hüzün var mı içinde?
Benim hissettiğim o boşluk, hakim oldu mu seninde kalbine?
Hüzün çökerse içine, özlersen gel olur mu?
Ben hala sende kaldım,
ben hala akşam 5'te, o Eylül akşamında, seni yitirdiğim o parkın kenarına gidiyorum.
Her gün mevsim ilkbahar da olsa, o solmuş yapraklar hep gözümün önünde..
Seni eylül'de kaybettim,
ekim'de bulamadım,
kasım'da aradım.
Gelme!
Ocak'ta ben de uzun bir yola çıkacağım
ve sen o zaman o kurumuş yapraklı yollara baksan da ben kurumuş dalımdan düşmüş olacağım..
Hoşçakal aşkım...