Sevda Sahnelerinde İmkansız Aşklar Oynanıyor
sevda sahnelerinde imkansız aşklar oynanıyordu
tek biletlik matinelerde...
yüzüme vuran...
tembel ışık süzmesi eritir gölge oyunlarını
bilindik bir masalsı edayla suratıma tükürür
ıslaklığı ani bir ölüm sancısını andıran
yalı-çapkını nahoş bir ihtiyar sigarasından süzülen
dumanına bitilen esaret sözcükleri hatırlatır....
gecen günün beline beline vurarak
sevdaların üzerini kapatıp saklamak uğruna savaşan
bir savaşcı kadar kana susamak
üzerine planlar yapılmadan
çırıl- çıplak
sere serpe günahlarla boğuşmak
yarin gölgesinde hayyuka çıkmak
bir kaç adımda tam oracıkta alnından vurulmak
güneşin yanık kokusunu için için çekerken
bahtına küfür sallayıp
suratına buran tokatları rüzgarlardan işitmekten öteye
ironi saklı kardeş sözcükleriyle yakınlaşmak
yasaklı elmadan tadımlık almak kadar
çocuksu adımlara karşılık
imkasızlığın kekremsi tadını sunmak
gelen gecen
her yolcuya zulum eden hancı gözünde
beş paralık adamlara eşit saymak
şarabı kadını silahı
ne varsa içindekileri satacak kadar
saf temiz olamak varken
kirlenmek düş kuyusunda
tam orada sefil
bitap
bir o kadar gururlu olamaktan öteye
sevdalara ulaşmaktan yorulmak mı acı ?
yoksa
kendini imkansız olarak görmesinde ki anlam mı?