Sevgili Günlük
Eminönünden dönüyorum,
Tramvayi izliyorum, yitebilirim çünkü,
Bu koca şehirde kaybolabilirim.
Doğru yoldan ayrılma demişti annem,
Ben de tramvay yolundan yürüyorum.
Ama binemem ona, kaçırırsam cinnet geçiririm çünkü!
Tramvaya arkadan asılmış çocukları görüyor,
Gülüyorum...
Yolda bir teyzeye rastlıyorum,
Soğuk havaya, esen ruzgara rağmen dimdik oturmus,
Kucağında benden de masum bir çocuk,
Üşümeye başlıyoruz aynı anda.
Elini uzatıyor, "Allah için" diyor,
Bense ordan uzaklasiyorum.
Soğuktan buz tutmuş vicdanimla,
Gülüyorum...
Yoruldum, çok yoruldum, bittim tukendim, halim kalmadı...
Tramvaya bari bineyim diyorum.
Hemen cuzdanimi çıkarıyorum -bugün ne kadar da çıkardım-
Tam da iş çıkışı, bu saatte kalabalık olur diye düşünürken
Yorgun, argın, dargın, gözlerinden bıkkınlık akan
Ve modernizm kokan insan yığınını görüyorum.
Onlara ben de katilirken yağmur bastiriyor.
Yagmurdan kaçıp üstü kapalı alanlara girenlerin değil
Islanmış, üsümüş, yarın hasta olacaklarin tarafını seçiyorum.
Şiirden kurumus dilimi islatsin diye ağzımı gökyüzüne doğru açıyor,
Gozlerimi kapatıyorum. Ve
Gülüyorum...
gozlerimi, tam, günün stresiyle iyice asabilesmis insanların birbirlerini ittiği anda açıyorum.
Tramvay gelmis, kaçıramam, biniyorum.
Elim yine cuzdanda.
Tika basa doluyoruz içeriye düşüncesiz, sinirli
.
Önüme bakiyorum, kulağında kulaklikla uyumuş, müziğe horlayarak eşlik eden bir adam
Sağ tarafımda sakallı tesbih çeken, ve kizgin kizgin "tövbe tövbe" diyen amca var,
Onun neye sinirlendiğini düşünürken sağ tarafimda
Kalabalık bahanesiyle sarmaş dolaş olmuş öpüşen bir çift ,
Arkamda ise camdan dışarı doğru bakan ve her halinden hayal kurduğu belli olan bir çocuk görüyorum,
Benimse elim cuzdanda...
Çalınmış milyonlarca hayalimin arasına cuzdanim da katılsın istemiyorum.
Gülüyorum...
İniyorum tramvaydan tekrar yürümeye başlıyorum,
Derken hava birden kararıyor.
Sokaklar ıssız, sokaklar karanlık, ürkütücü...
Yol kenarındaki evler en az Istanbul kadar korkunç,
Ve insanları kadar yıkık, dökük, virane.
Bir sarhoş kaldırıma uzanmış,
Ben usuyorum fakat o usumuyor; yalnizligina sarılmış çünkü,
Ve bir o kadar günah kokan bira şişesine.
"Abi bir lira" diyor, ama o "Allah için" demiyor,
"Ogrenciyiz be abi" diyorum,
Gülüyorum...
Ve yurda doğru yaklaşıyorum,
Saray yavrusu demişti kapıdaki güvenliklçi kayda geldiğimde.
Yurduma, saray yavruma,yavru vatanima giriyorum.
-Fakat Ayse tatile cikmiyor bu kez-
'Bedenim dondu, içim bari isinsin bir çay iceyim' deyip kantine giriyorum.
Elim cuzdanda...çayımı alıp, oturup bir yudum çekiyorum.
Çay çok kaynar ama ısınamıyor içim.
Derken karsidaki televizyona gidiyor gözlerim:
Uzun boylu, bıyıklı, nur yüzlü bir siyasetçi konuşuyor,
Bizi 'yöneten'lerden sadece biri anlicaniz.
Çok hararetli konuşuyor, ceketinde Atatürk rozeti.
"Benim milletim" diyor,
"Benim milletim bu oyuna gelmez!"
Soğuk çayımı yudumluyorum,
İçim yanıyor!!!
Kahkahalar atıyorum...