Şiirdaş
akmaya başladığında zehri
uzak topraklara yağardı bulutsuz
akıp giderdi şiirdaşına
bütün palyoçalar ağlarken o gülerdi
bir terslik vardı bu işte bilirdi
şiir çiçekleri dikerdi uymadan önce, konsun diye simsiyah kelebek
koklamasın diye eller, yolardı sonra hoyratca
kara dut lekesi bırakırdı, ruhunun ruhunda
gecenin en olmaz saatinde
havlarken iç sesi
kızardı aç şehrin tok köpeklerine
ürkekce çalardı akortu bozuk sazını
kanardı saka kuşu
yaprakları bitmeyen papatyalar görürdü rüyasın
kararı
kararsızlıktı
haz da gerçek miydi en az acı kadar
hüzünle yuğrulmuştu ya hani insanın hamuru
sevinçle açılmış, acıyla pişmiş
şeytan yanı beslenirken
melek yanı inkarlarda, sızar kalırdı
salardı saka kuşunu
simsiyah