Sıska Çocukluğum
Hiç isimsiz korkuları salmadık yüreğimize.
Her korkumuzun bir ismi oluyordu;
mesela baba korkusu modaydı ozamanlar mahallede,
bazı muhafazakar kesimlerin çocukları
Allah'tan daha çok korktuklarını söylerlerdi.
Bize ne kadar inandırıcı gelmesede,
inanmak zorundaydık ;
çünkü biz oyun arkadaşıydık.
Oyun arkadaşın olmadımı,
vasıfsız bir işci gıbiydin mahallede.
Bir de aralarına almadılarmı seni,
Çocuklugunun en acı günlerini yaşıyordun
ve kocakarıların çay kokan dudaklarının yaptıgı,
Anadolu şivesiyle betimlenen kişilerin;
dedikodularını dinliyordun.
Bizim süper mariolarımız vardı
power rangerslarımız da ayrı bir tat.
Ben kırmızı rangers
ayşe sarı;
yusuf siyah oluyordu.
Komşu Remzi Dayının tahtalarından
kılıçlar yapıyorduk,
aklımız sıra
kötülerle savaşıyorduk...
Bir de sapıklar meşhurdu ozamanlar,
akşam ezanından sonra kara çarşaflı erkeklerin;
mahallede çocukları kestiği söyleniyordu.
İçimizde mistik bir korku
ve kaleye çektiğim şutların
korkunun etkisiyle falso alması ,
acayibime giden bir durumdu.
ilkokula başlamıştım.
Artık bende kitap kokuyordum
Atik Ali serisini bitiridğimde,
96 ın mayısına dayanıyordu bahar,
hala okumayı yenı söken arkadaşlarım vardı.
Onlarla dalga geçiyor
üstüne de kavga ediyorduk...
Akıllı bir çocuk olarak nitelendiriliyordum çevremce
ama övgüler hep babama geliyordu...
Babam çok sert adamdı
Elleri nasırlı gözlerinin altı çökmüştü.
Onu hiç öğle vakti evde görmüyordum
bize bakmak için taş taşıyormuş,
annem öyle diyordu...
kolay değildi ;
biz beş kişilik bir aileydik
birde abilerim vardı benim
biri Hikmet biri Murat idi.
Hep murat abimin kurdelalarına özenmiştim.
Çocukluğum bu dönencenin ,
çevresinde geçiyordu.
Yatalak düşlerim vardı ozamanlar:
Mesela onsekiz vites bisikletimin olmasını istiyordum.
ben de kantinden köfte kokan
Ekmek arası peynir yemek istiyordum,
düşlerim babamın taşıdıgı taşlar gibiydi;
bir türli kaldıramıyordum...
artık babamı geceleride göremiyordum
ve çocukluğum olağanca hızıyla akıp gidiyordu.
Resimlerimde hep şiddeti işliyordum.
Balistik düşüncelerim şekillenmeye başlamıştı.
Mahalledeki ağabeylerimizden gördüğüm kareleri,
kafamda kendime uyarlıyordum.
Kızlara hava atış yöntemlerimi kabul ettiyordum kendime...
Ve hayatım devam ediyordu
bir kıvılcımın ömrü yettiğince...
Bir yaz günü,
puntolara kazınmış,
şehit hikayesini dinliyorduk radyolardan.
Dinlerken kapı çalıyordu ,
annem bakıyordu,
annem bayılıyordu;
figan feryat içinde:
Hikmet abim ölüyordu
ve omzu çürümüş babam
bu yüküde kaldırıyordu...
Vardır bundada bi '' Hikmet''
Vatan sağolsun diyordu...
İlk defa kendim için değilde başkası için ,
döküyordum gözyaşlarımı evimizin bahçesine.
Ve bir çiçek yetişiyordu sanki,
Adını sonradan hüzün koyduğum,
dikenleriyle balonumu söndüren ;
kültür bitkilerinin aksine,
bir yararı olmayan bir çiçek filizleniyordu.
Gözyaşlarımın Ademle birleştiği yerde...
Siteye vermeden 15 dakika önce yazdığım bu şiiir ; içinde yapamadıklarının hüzünlü anıları,yutkundugunda aklına gelenler özlem kokan ve sitemizdeki bir şairimizin dediği gibi : Bulutları elma şekeri sanıp hep çocuk kaldıgını hisseden herkesedir...
geçmişin anlamadığımız ama büyüdükçe anlamlandırdığımız yanlarını çucuk gözüyle yetişkince anlatmış kalemin abdullah eline yüreğine sağlık kutlarım