Siyah Çığlık
yabancı
bu saçlarımdaki eller çok yabancı
tanıdık değil hiç bu avuçlar
hiç bilmediğim bir diyar gibi bana acıyorlar
iki ileri
bir geri
rüyalara inanarak gidiyorum senden içeri
içime çöküşümü görüyor aynalar
bana acıyorlar
g/örüp g/öreceklerim
üç ilmekten öteye gitmiyor
mendil kadar bile sevgiyi yansıtmıyor
yere attıklarım
kalbimden artırdıklarım
fazlası hep gözlerine çıkıyor
çaldığım tüm kapılar
senin gönlüne çıkıyor
sanırım ben kalbine girmek istiyorum
her ne kadar sen istemesen de
her gün arıyorum sonra
gül kokan nefesini
denk geldiğim denklemler neredeyse bin bilinmeyenli
benim de
bilip bilemeyeceklerim
sadece senli benli
bizden de gizli
kurduğum cümleler sana karşı duruyor olsa da
uykum bir roman gibi
seni fısıldıyor gecelerime sinsi sinsi
ikindi oluyor beklerken
çocuk masumluğuyla koşarken sana
yetişkin gururuyla yavaş yavaş ölüyorum sakince
mezarlığa girmeyi istemek
hiç bu kadar cazip gelmemişti yüreğime
ama bunu bile bile de
yaşamak
yaşamayı göze almak
tam bir siyah çığlık oluyor
fırlıyor boğazımdan
ve ben buna sadece akşama kadar dayanabilirim
daha fazlası değil
olamaz
ki olmuyor da
bir keşke
şimdi bütün iyikilerimi alıp götürüyor
bedenim giriyor kara toprağa
ki zaten ölmek en çok aşıklara yakışıyor
ya da mecburen yakıştırılıyor
yürekler yatıştırılamadığı için böyle oluyor
en uzun ömürlü kelebek kadar
yağıyor yağmur üzerime
bu kuşku
bu doku
çok yabancı
hissedemiyorum bir türlü
cesedimin kokusunu
bari sen duy
son kez sen anla
ruhumun son vurgununu...
01.08.13
Enginlerimde usta bir kalem ağırlamaktan ziyadesi ile memnun kalmamdan öte; tanınmış bir sızı hissetmemdir yaşanan. Durak durak, perde perde, sancılı gel-gitler doldurdu benliği. Yaşanılan öyle şey ki; kelimeler ağırlıklara cılız kalıyor. Gerçeği ararken mi yitiyoruz, yoksa yabancı bir sahte gülümseyiş kıvrıklığı mı aldatıyor? Meçhul.. Belki meçhul olduğu için kalem paslanmıyor. Tebrik ederim. Işık yanında olsun.