Siz

Belediye parkının kuş pislikli banklarından birine oturmuş, kitabımı okuyorum.
Yaşını, maaşını almış insan eskileri etrafıma serpiştirilmiş gibi.
Gençliğinin ortalarında, insanların ne kadar yaşlı zihinlere sahip olabileceğini düşünüyorum.
Belki bir acele etme, kamile erken ulaşma hadisesi.
Ya da yaşlı ve huzurlu insanları ruhsal olarak taklit etmekten başkası değil.
Ama bu erken gelen kış, baharın gelmeyeceğini göstermiyor.
Bahar müthiş olacak, yeşil tüm duyguları kışkırtacak.
Bu karın sesi boğduğu ortam, yerini kuş cıvıltılarına bırakacak.
Aslında kitap, kış, kar bahane.
Sizin için buradayım.
Sizin işten çıkışınızı bekliyorum.
Yine burada kitabımın arkasına kamufle olacağım.
Binadan çıkışınızı izleyeceğim. Ayakkabılarınızın sesini işleyeceğim zihnime.
Siz beni banktaki alelade bir dede sanacaksınız belki.
Arabalar ve gürültü sizin cisminizi yutarken, ben çoktan sizli hayallere dalmış olacağım.
Yıllar sonrasını, çarşıda sizinle elma seçtiğimizi göreceğim.
Yine baskın çıkacaksınız; ben pazarlık bile edemezken siz pazarcıyla kavgaya tutuşacaksınız.
Allah aşkına yapmayın, diyeceğim.
Siz yine bana bakıp, önce kızıp sonra derin bir nefes alıp omuz silkeceksiniz.
Bol nasırlı bir elin omzuma dokunması ile irkildim bir anda.
Kitap yüz üstü yere düştü.
Mevlana diyorum, nerede?
Sesinin tonu bunun bana birinci seslenişi olmadığını anlatıyordu.
Karşımdaki bankta oturan yaşlı bir teyzenin kocasıydı bu ellerin sahibi.
Sorusunu sordu ve yerine oturdu.
İkisi de bir hayli terlemişlerdi.
Yabancı oldukları belli.
Şu tarafta, dedim. Yürüyerek on beş dakikası var.
Adam başka bir konuya girdi, başladı anlatmaya.
Ben gözümün ucuyla saatime baktım.
Daha çıkış vaktinize vardı.
Uykuda kaçırdım diye korkmuştum.
Amcayı kafamla arada onaylıyor, sizi düşünmeye devam ediyorum.
Tüm beyaz yakalılar geçti.
Siz henüz çıkmadınız.
Sizin yüzünüzü göremediğim için kendi kendime hüzünlendim.
Sonra size küstüm.
Sizin benim küsmemi bile fark etmediğinizi anımsadım.
İyice canım sıkıldı.
Çocukluğumu yitirmiş gibi boğazım düğümlendi.
Ağlamak istedim.
Havuzu yine maviye boyamışlar.
Oysa kirli olduğu besbelli.
Saat dördü geçti.
Ezanlar okundu eş zamanlı.
Şu yoldan geçen kedi neden dönüp durdu paçalarımda?
Üzerimde bir yiyecek arandım, yoktu.
Otobüs ne güçlü pısladı öyle.
Günün bu saatlerinde yalnız, işsiz ayak takımı mı oturur banklarda?
Bir aşık sevdiğini söyleyemediği birini bekleyemez mi?
Bu şehir yalnız mutlu çiftlerin, görücü usulü evlenmişlerin mi?
Aşk acısı çekenler buraya oturup şiir yazamaz mı?
Ne ruhsuz bir şehir oldu burası.
Belki de beni farkettiniz, yolunuzu değiştirdiniz.
Olsun beklemeli diyorum, beklemeli ümit varken.
Bıraktığınız gibiyim.
Yine sabahlara kadar yazılar yazıyorum.
Geceleri yumurta pişirip evi tereyağı kokutuyorum.
Sizin bana kızmanız geliyor aklıma.
Öğleye kadar uyuyorum sonra.
İkindi vakti bu kuru yapraklı parka geliyorum.
Sizi bekliyorum.
Adam halâ konuşuyor.
Bana kuşların buraya geliş vaktini soruyor.
Gülümsüyor, bilmiyorum diyorum.
Sen ne dersin bitanem,
Göç eden kuşlar ne vakit gelir yuvasına?

21 Mart 2018 184 şiiri var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 6 yıl önce

    Teşekkürler.

  • 6 yıl önce

    Olsun beklemeli diyorum, beklemeli ümit varken.

    İlla ki beklenecek Yunus şair

    gün de döner devran da tarih de kuşlar da

    Çokça tebriklerimleud83eudd20ud83eudd20