Sokak
Bir sokaktan geçiyorum, sağlı sollu dökük evlerin arasından.
Bir sokak ki, sanki mutluluk hiç uğramamış.
Bir sokak ki, derinlerinde çatlaklar, yağmur suyu ile akmış duygular.
Bir sokak ki, içinden güneş geçmemiş. Binalar yarı boyalı, yarı sıvalı,
Pencerelerde çeşit çeşit perdeler, kimisinde gazeteler.
Bir sokak ki, kararmış, eskimiş, boşalmış.
Tam içinden geçiyorum, utanıyorum.
Gözüm çocuklara takılıyor, hava soğuk.
Üzerleri dökük, rengarenk pantolonlar giymişler,
Kazakları pembe ağırlıklı, ayakların kimi çıplak, kimi çıplağa yakın.
Saçları kıvır kıvır, sarıdan kızıla geçen, turuncu desem daha yerinde.
Kızların elleri kınalı, tenleri yanık.
Bir battaniye sermişler yere, üzerinde kolu yok bir bebek,
Bir iki küçük fincan bozması, bir kırık telefon.
Erkekler, top peşindeler, top desem top değil patlak bir plastik, ayaklar simsiyah.
Koşturuyorlar peşi sıra, bağrışa çağrışa.
Bir sokaktan geçiyorum, tam içinden, şaşırıyorum.
Bir sütçü bisikleti besbelli, güğümleri üzerinde, solda duruyor.
Süt var da, inekler görünmüyor.
Lastikleri biraz inik. Servise çıkacak az sonra belli, sahibini bekliyor.
Evin bacasından ince bir duman yükseliyor,
Umutlar, arzular binmiş üstüne, yavaş yavaş kıvrıla kıvrıla gidiyor.
Kapı açılıyor, yüzünde yüzlerce çizgi yontulmuş orta yaş bir adam çıkıyor, gülümsüyor geriye.
Elinde ölçü kabı ile yavaşça ilerliyor.
Bir sokaktan geçiyorum, tam içinden, anlayamıyorum.
İleride, bir sedir üzerinde, sundurmanın altında, ayaklarını altına almış teyzeler var.
Ellerinde nakış işler, ağızları oynamadan konuşuyorlar.
Beyaz yemeniler arkaya düşmüş, eller buruşmuş, yüzler buruşmuş.
Bir köpek geziyor yanlarında, kuyruğu altında.
Sedirin yanında bir ateş yanıyor, üzerinde bir çay demliği,
Hanımlar günü yaparcasına oturuyorlar peşi sıra.
Bir sokaktan geçiyorum, tam içinden, imreniyorum.
Bir sokaktan geçiyorum ön yargılı,
Eski püskü, yıkık dökük, bir sokaktan geçiyorum fakir, yürekleri yaralı,
Bir sokaktan geçiyorum içi sevgi dolu,
Ağlıyorum...