Sokak Arasında Rutin Gece Seremonisi
köşe başında erketeye yatmış
kavis kavis
kan ter içinde bir sokak
kahrolsun faşizm diye yazmış bağrına kızıl
kim bilir ne zaman idam edildi bunu yazan fırça
evler bundan bihaber
uyuyor kendi halinde
bir gözünü kapamış gecekondular
bundan saatler önce
giymiş turuncu giysisini güneş
üstüne çekip mart bulutlarını
girmiş güzellik uykusuna
soğuk ve yağmur kol kola girmiş
beni savurma telaşında
oturdukları yerden üfürdükleri dumanla
bulutlara uzanmaya çalışan bacalar gergin
saçaklarda salkım saçak damlalar intiharın eşiğinde
hayli oldu çıkalı ortaya ay
beyaz üstüne gri puantiyeli geceliğiyle
ara ara sırıtıyor kara bulutların ardından
üşütüp hasta olmasa bari diyorum
annem geçiyor aklımdan
tembel saatimde kronik bir rehavet
miskin miskin duruyor kolumda
son vapur da el sallar rıhtıma birazdan
bir çığlık yükselir az sonra
Haydarpaşa garından
- kalmasın pişmanlığın yolcusu - der Anadolu Ekispiresi
önce aheste
sonra canhıraş alır yol
yolcusu da sabır bilmez
kendisi de
berberin camında görüyorum ıslaklığını
feri solmuş
dermanı iflastaki gözlerimin
yorgancı duvara sermiş
kan kırmızı ipek şaheserini
loş ışık ne de hoş gösteriyor emeğini
kahvehanenin ışıkları kapalı
içeride Ay ışığı ve üç kişi demlenmekte
biri rum ikisi muhacir
pastahanedeki garson
sandalyeleri taşıyor içeri
beyaz gömleği lekeli
hamamın bacası tütüyor
kargalar manavda ziyafette
kunduracının kapısında asma kilit
içeride deri cesetleri
son sigaramın külü de vefat etmiş az önce
fatiha bile okumadan
ıslak kaldırıma gömdüm öylece
meyhane yığınlar halinde güzel insan panayırı
sigara dumanı kaçacak delik peşinde
plakta Tanju Okan
onca uğultunun arasından
duyuruyor sesini bana
- her akşam votka rakı ve şarap -
diye diye kadifeyle kaplıyor meyhane duvarlarını
kurnaz meyhaneci nasıl da biliyor işini
bir pezevenk elinde sustalı silkeliyor sermayesini
kahpe bir sürtükmüşçesine
yanlarından geçen bekçi
perdeleri kapalı pencerelere fener tutuyor
dudağında Boşnakça bir türkü
benim başım yerde
sokak lambası göz kırpıyor sinsice
altında öpüşen iki sevgili
adamın bir eli kadının memesinde
yirmili yaşlarım geliyor aklıma
hınzırca bir tebessüm yeşeriyor
ablak suratımda
az edepsiz değilmişim meğer ben de
sırtımda hain bir kaşıntı
miladi İstanbul beyefendisi kıvamında
davudi bir sesle fısıldıyor
kulak arkamda ihtiyar Galata
-ah nerede o eski naif insanlar azizim diyor
-ben ıslık çalıp şeytan çağırıyorum gece gece-
Haliç'in bağrında takalar
balıkçılar yakmış
tüpüne gam doldurduğu lüküs lambayı
yatmışlar pusuya
ağlarında yosun kokusu
Salacak Karaköy'le sohbette
Kız Kulesi kulak misafiri
Dolmabahçe Harem suarede
Topkapı mehtapla sevişme derdinde
adalarda meşin kaplı ayaz
ıslanmasın diye ceketimin cebine sakladığım
babamdan yadigar Cumhuriyet hışırdıyor
Uğur Mumcu gürlüyor deli fişek kalemiyle
vurulduk ey halkım unutma bizi
diye gittikçe silikleşen sesiyle
dinledikçe ufkumu kaplıyor kesif bir utanç
kara bir kedi geçiyor önümden gözüme baka baka
telaş içinde ürperiyor içim
yeter artık
ya bir an önce eve yetişmeliyim
ya Anadolu Ekspresi'ne
yakındır
en sonunda öldürecek beni bu İstanbul
mezar tapum kim bilir kimin elinde