Süleyman Dayı
Otuz beş yıl olmuş...
Su kanalı bekçisi Süleyman dayıya söveli.
Dünya klasiklerini bile geçerdi sövdüklerimizi,
Bir yazar olsada yazsaydı.
Oniki yaşında tam onbir kişi
O sıcak yazda mayosuz, çırılçıplak
Olduğumuz yerde anadan üryan soyunduk
Onbir öbek günahsız giysilerimiz kanal başında.
Avret yerlerimizin görülmeyeceği...
Soğuk su kanalına atladık umuda yol alır gibi
Onbir kişi suyun hızında uzun yolculuktan sonra
İki elimizle kıçımızı kapatarak döndük yine başa
Birde ne görelim...
Yurt çocuklarının başının belası
Alçak, şerefsiz adi Süleyman dayı,
Günahsız elbiselerimizi toplayıp gitmiş.
Koştuk ovada bir o yana bir bu yana
Yok Allah yok çoktan gitmiş alçak piç oğlu piç
Kaldık anadan üryan onbir kişi ovada çırılçıplak
Elbiselerimizi götürüp vermiş yurdun müdürüne
Vakit daha ikindi akşam altıda sayım var
Her seste sakladık çıplak bedenimizi gül dibine.
Etrafta kıçımızı örtmek için bir şeyler aradık
Maalesef dikenli gülden başka bir bitkide yok.
Yurt İslamköyün tam ortasında...
Akşam hava kararınca çırılçıplak köye sızıp
Yakalanmadan üç sokak sonra yurda varacağız.
Askeri harekat planı gibi çıplak sızma planımız.
Hava karardı köyün girişindeki
İlk sokak lambasına kıçımızı kapamadan geldik
Bir elimiz önde, bir elimiz arkada ilerlerken
Domuzun dölleri, terbiyesizler çığlığı plan güm..
Çığlığı duyan sokakta, arkamızdan taş yağmuru
Sınırı geçmiş mülteciler gibiydik yurda varınca
Koştuk üçüncü sıra ortaokul üstü yatakhaneye
Kapı kilitli birde yazı "Kanalcılar müdür odasına"
Umutlar bitti yüz kişi arkada, onbir çıplak önde.
Altmış metre kahkahalar arasında yolun sonu
İki elimiz önde elbiselerimiz müdür masasında
Akşam on, evden çağrılan müdür geldi cetvelle.
Uzun tahta cetvel kimin kıçında şaplasa
Birbirimizle yumak oluyorduk arada kalmak için
Ceza faslı bitince kavuştuk elbiselerimize...
Neyse otuzbeş yıl sonra ağzımı bozmayacağım
"Allah seni bildiği gibi yapsın Süleyman dayı"
Ağzınızı yeterince bozmuşsunuz zaten