Sulu Mebus
Bir başkanımız vardı bizim beldemizde, Ak teşkilattan
Hüsn-ü zannımız vardı, almıştır diye nâsibin', nizâm-ı külliyattan
Dedik; elbirliğiyle gönderelim onu meclise şükriyattan
Kurtarır belki beldemizi, içinde bulunduğu fecî müşkilattan
O da hiç acımadan sarf etmişti milyonları, olucam diye meb'us
Nitekim kutlamaya gittik meclise, karşımıza ne çıksa iyi; bir deyyus
Zannetmiştik başımızdaki lîder gibi o da bir nümûne-i imtisâl
Sûreti p/ak diye aldanmışız, meğer harîm-i kalbi haktan infisâl
Gönül verdik, omuz verdik, bellemiştik onu bir "ulu" çınar
Yüzleşmek zorunda kaldığımız ise sonunda, bir "sulu" pınar
Kıptisinden, köylüsünden, efendisinden beyine kadar ona kandık
Bekledik, geçti aylar - geçti yıllar, sonunda uyanmak zorunda kaldık
Hobi edinmemiş nâ-bekâr, şehrin sıkıntısın' gidereyim diye dertlenmek
Fobi edinmiş ama, el öpmeye gelmeyenler için defter tutup kin gütmek
Kiminin ekmeğiyle, kiminin ise îtibâriyle perde ardından oynadı
Öyle bir kaşar olmuş ki, sonra bunları -sözde- kendince yamadı
Kurnazlığı bir mârifet diye bellemiş bizim akıl yoksunu
Bilmez ki kurnazlık, aptallığın turboya geçmiş versiyonu
O kendisini dev aynasında görmektedir, ne hikmetse hâlâ
Biz ise dersimizi aldık, güvenir miyiz bir daha ona? Aslâ!
Daha olmasını bile beceremeden yöremizin hâdimi
Bellemiş kendini zât-ı muhterem, memleketin hâkimi
Meşkûk olur belki, kendisi için desem o bir hödük
Fakat şekk götürmez bir gerçek ki; o biçim bir güdük
Bir mansıp kapmakmış anlaşılan onun bütün gâyesi
Ne demezsin! Nâmusu oldu bu uğurda asıl sermâyesi
Olsaydı bendeki güç-kudret onda, olurdu mutlak câni,
Babadan hazıra konmuş nâdan, ilim-irfan bilmez harâmi
Bir de iltifat beklemesi yok mu? Bak sen şu nâ-merde
Bu gidişte iltifâta mazhar olursun sen! Huzûr-i mahşerde
Kasma kendini fazla ey sulu meb'us, bu ölümlü dünyâda;
Kendine gel kendine ey deyyus! Uyan. Rüyâdasın rüyâda..!
Siyaset!