Süreyya
Zakkumlu bir ev düşün içindesin
bütün kapıların açık ve denize dökülmüş yüzün
hüzün devşiriyor mavnalardan çakarlar
kıyıda yasaklı balıkçı tekneleri
ağlarını tamir ediyor yaşlı kaptanlar
işte diyorsun hayat tam da bu
'' birileri şu zavallı yüreğimi de onarsın ''
çakallar gibi yan yan yürüyen
yengeçlerin ortasında bir çift ayak bileği gibisin
yahut altın halhallarına gülen gamzenin
orta yerine doğmuş yıldız kümesi
dalgalar vuruyor yürüdükçe ayak parmaklarına
kumun teninde bıraktığı iz kadarsın hayatta
'' ama iyi küfrediyorsun sakın uslanma ''
baktım gökyüzü olabildiğince karışık hüzünlü
bir akşam üstü bir gün batımı dahası
kahpeliklerle geçmiş ömrümün son durağından
Şeytan sofrasından Cundaya doğru giden her rüzgara haykırdım
diret ayaklarını ket vur zincirle artık uzak yollara gitme
ölçülemez mesafelerdesin zaten yüzün karma karışık
'' vurulmuş kirpi gibi duruyorsun kopan kirpiklerimde ''
yine bu sabah dilim perşembe pazarı gibi dolaşık
kimse kimseyi sevmesin diye çabalıyorum oysa uzak yıldızlarda
sarımsak kokulu gazlarla öldürülen çocukların
birdirbir oynarken attıkları kahkahaları duyuyorum
seslenmek istiyorum bütün kainata '' el üstünde kimin eli var ''
oysa ben bütün aşklarımı senden önce yaşadım
sonra sen geldin aşkı neyleyim Süreyya