Sürgün
Baharın ilk sabahıydı
Güneş daha dogmamıştı
Kasaba gibi deildi köy yaşantısı
Herkes erkenden uyanır bi işlerle uğraşırdı
yağan yağmurdan sonra güneş çok kırmızı doğmuştu
ağustos ayının ilk günü gibi kavurucu bi sıcaklık vardı
bugün belliydi bişeyler olacagı
çiçek açmış agaclar, parlayan güneş haberciydi sanki
ve uzaktan bi dag yıkılırcasını kapkara bişeyler görünüyordu
yaklaşınca o karanlık yeşile bürüntü
bi ordu asker köyün etrafını sarmıştı
topladı bütün köylüleri köy meydanına
içlerinde komutan dedikleri biri konuştu
üç beş tane zibidi gelmiş bu köye
öyle bi agır konuştu ki o sözleri hiç duymamıştım
zaten bizde çok ayıptı
o üç beşin içlerinden biride miho amcanın oğluydu
oysa mustafa abi mertti yigitti hiçte zibi deildi
konuşmalarının arasından bi cümle aklıma takılmıştı
'' siz kürtler yaşamayı hak etmiyorsunuz'' o an mustafa abini neye mücadele ettigini anlamıştım
içlerinde komutan dedikleri öfkeli bi söylemle köyünüzünü yıkacagız on dakika çerisinde neyiniz varsa alıp boşaltın diye emretti.
köy sakinleri kendi mallarını yagmalarcasına koşuşturuyorlardı
umut bitmişti artık
doğduğum topraklardan sürgüne gidiyordum bilinmezlere doğru
ne rey gidecegim adres belli deil nede konuklanacagım mera
beni bu yaşa kadar büyüten o topraklar hep geride kalmıştı
gittikçe uzaklaşıyordu geçmişim siliniyor
hiçbir anım kalmamıştı bende
uzaklaştıkça topraklarımdan öfke birikiyordu gözyaşlarımın içine
komutanın söylemleri davulun sesi gibi beynimde zonkluyordu
dün gibi aklımda komutana elimle çay vermiştim
nasıl olurda birdenbire vatana hain seçilmiştik
çanakkale şeref madalyası halen efsane gibi yaşayan dedimin yeleginin yakasındaydı
biz bu toprakların çocuguyuz biz yaşamayı özgürce haketmiyorsak
hangi çiçek yeşerecek insan elli degmediği toprağa
yaban olur dün yaşadıgın hayat sana
uzatsanda elini bana sana olan öfkem hala gözyaşlarımda
on yaşında bir çocugun gözünde dünya ne kadar büyük olabilirki
gözünün önünde babasını azarlasan çocuk ne yapabilirki
bütün yeşil reklere öfkeliydi çocuk
komutanım sen bu öfkeyi sevince mutluluğa cevirmek için artık ne yapabilirsinki
bütün mazimi silmişsin benim nasıl bi kalıbın içine sokuyorsunki bi yol cizmişsin
yuvamı yıkarsın, mazimi silersin ama
komutan benim göz yaşlarım sel olur sen ve senin gibilerini süpürür götürür buralardan yerin yurdun olmaz
mezarsız kalırsın üstünü örtecek bi topragın olmaz
bu vatan benim bu toprak benim
ne sen nede senin gibiler beni yurdumdan edemez
asi bir küheylanım
ancak merada yaşarım