Susku Kesiği Koleksiyoncusu
Akşamdan kalan
şiddetli bir sarsıntı sonrasında
biraz buz yanığı ellerimde
az sigara sarısı
istasyon binasına yaslı seyreder gibiyim
kederli sözlerimi verdiğim geceyi taşıyor vagonlar
dilimde hâlâ küfürlü bir şarkı
Hızlanmış, yolundan akıyor hayat
tebessümler buruk yine
sessizlik sivri hançer misali
çıkmış kınından, vuruyor
dallarım düşüyor gövdemden
dallarım kan kırmızı
Toprak kokuyor
ne yöne dönsem yüzümü
susuz kalmış vadiler uzanıyor
çorak, bitik
velhasıl
taze bir sürgüne hasretim ruhumda
çepeçevre kuşatmada acı
Suskunluğumu büyütüyor kucağında
yamalı bir battaniye gibi üstüme seriyor sonra
durup dinlenmeden
lime lime ediyor hücrelerimi
aralıksız görevde zaman hallacı
Uzaklaşıyor şimdi gitgide şehir benden
sağanak başlıyor
içimde
sorguda bir çocuk var
dudağı hüzün yarığı
canı acıyor işkencelerde
büyüyor günbegün yalnızlığı.
aslında farkındalık demeliyim gibi durum yaşatıyor kendiliğinden şu bahar günlerinin ilk zamanlarında tomurcuklanan veya tomurcuklanmaya acelesi olmayan çiçekler. Geçenlerde mahsun yüzlü dolunay dünyamıza çok yakın geçmiş. Belki tusunamilerde bu nedenle oluşuyormuş. Şiir olunca durum da pek değişmiyor. Milyarlarca canlının gürültüsünde şamatasında savaşında aşkında sevgisizliğinde usuma takılan elbette şu oluyor; şair kısmı yalnızlığı daha iyi mi soluyor? Evet bu bağlamda baktığımda şair kendi gibi (aslında milyarların farkında bile olmadığı) dünyanında yalnızlaştığını küstüğünü daha iyi çözümleyebiliyor dizelerin içinde. Herkeste olmayan bir durum bu. Acaba daha mı iyi aha mı kötü? Bunun tartışmasının zaten çok gereksiz olduğunu da bilmek ayrı bir tat veriyor insana. Ben boşuna demiyorum. Canım gar'a uzanıp trenleri seyretmeyi çekiyor, canım rayların o kendine has yalnızlığına dalmak istiyor ve sen de bilirsin o istasyonların güzelim kokusunu uzayıp giden ıssızlığı...saygılar..
yüreğin var olsun abim
yüreğine kalemine sağlık