Tanrı Sancısı
Tanrı sancısı olan şiirler yükseliyor omuzlarımın üstünden.
Kendiyle kavgalı bir ülkenin mahsulüyüm ben.
Yaşamak ne demekse
Susamak ve yahut acıkmak
Duymak ne demekse
Susmuşken bütün sesler.
Sesinin yükseldiği bulutlar geçiyor üstümden..
Üstüm başım sırılsıklam,
Sigaram yağmura kırgın
Dilime değen şarkı genzimi yakıyor,
Şükür ki unuttukları bir yerler var!
Şükür ki zamana yenilmeyen bir yer.
Denize nazır bir sabahçı kahvesi selam çakıyor uzaktan,
Bayat bir çayın ve iskemleyle orantılı masaların özleyişi yok mecburiyeti var.
Cebinde son üç beş çay parası olanların,
Yarınla kavgalı olanların,
İskemleyle yatağı paydaş sayanların
Mahcubiyeti var.
Bazılarının gidecek yeri yok,
Bazılarının kapı duvar yalnızlığı var.
Duvarda resim de değilsin yine bu aralar,
Salaş balıkçı meyhanelerinde
Rıhtımda simitçi Musa dayının tezgahında
Denize bir iki inci gibi dizilmiş kayıkların arasında,
Müezzin Ahmet'in duasında,
Pamuk şeker satan teyzenin paltosunun yakasına ilişip duran
Br papatya gibi bakıyorsun bana.
Özlemek ne demek?
Yumunca gözlerimi ardına gülümsüyorsun bana.
Mesela gecenin ikisinde durmayan adımların ardına bir Garip Orhan Veli dizesiyle çıkıyorsun karşıma,
"Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerin kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce."