Taraça
kır’ların yanık kokulu göğsünde
ay’ın yöresinde oynayan çıplak omzum..
düş sularıyla
ağaçları derinleştiren uçurum uykusu
dudaklarımda taraça sessizliği
yılgınlığım,uzakta bir ıssızlığın gürültüsü
gözyaşımın çelimsiz tarlasında
yağmur kırığı mızrab
yüzüm kan karanlığı yol
içinden geçiyorum gülümsü kentin
perdelerin iklimsel masalıyla
sözcükler söküyorum güneşin alnından
ince sızının dar yokuşunda
parça parça avuçlarına düşenim
susuşlarım savrulurken boşluğuna
nefesim asılır sırtına
gece,ateş yıldızları arasında gök şarabı
gözlerimde körkandil
dilimde dağ harmanlı sır
nur’lu hasretin gümüş bedeninde aşk
güneşe kul gölgeden su içiyorum
bir gececik de olsa gel
hiçbir yolculuk taşımazken bizi
yerli yerinde yakarış gibi
göç dilimin kesiğine
geç sararan filizleri
tara saçlarımı rüzgarınla
nefesimde küllenmiş yeşil
tütünlü zaman
buğulu bir at şafak
akşamların Tesbih çiçeğinde kuşlar
bir ninniyle ezberlediğinde ruhumu
sesimde rüzgarın ay ılıklığıyla dön
kimsesiz koyaklarımı
sele kapılan mevsimin unutkan aklında
deli yalnızlığım sarmışıklarca kollarına
sar ömrümü
...