Tavaf
Ah!.. Bu gözler benim değil
şu soğuk yatak
kaynayan gece sessizliğinden doğan ölü cümlelerim
bilirim tek tabuta sığmayacak
her defasında içime defnettiğim günahsız çocuk
beni affet
şarjörüne açı sürmüş bu şehrin sabahında
çapraz ateşe tutulmuş, labirent kaçkını düşlerim
tüm köşelerine dağılıyor sokağın
kaybolup gidiyorlar gri sutre gerilerinde
dönecekler ama
çöpleri eşeleyen kedi kılıklı arsız anılarımın yedeğinde
o anlamsız tebessüm usuldan sokulup
fütursuzca ilişecek soluk suretime
biliyorum
senin gibi gülmeyi unuttum çocuk
zihnimi kemirirken sabahın ısırgan ayazı
yürüyüp çıkar sessizce içimden
dile gelen şu eski duvar
tekrar fısıldar
bahçe kapısıyla, sokak lambası işitir
son cinayetin failinin adını
başkası değil
sisler içinde uzaklaştığını tek gören onlar
tanırlar çelikten sert, kılıçtan keskin yalnızlığımı
kaldı ki;
her sabah ışığı öpen o yorgun silüetlerin
renksiz ve şekilsiz suretlerine ilişmiş zoraki gülüşlerinin şahidi onlar
sahte mutluluk maskelerini kuşanmış ruhlar
çelimsiz adımlar ya dar sokakları her akşamüstü
gri bir susku bulutu örtünce kaldırımlarını şehrin
yağmura durur gözlerin
gömdüğünü bir defa daha diriltmek adına
büyük bir gürültüyle dilsizliği kırılır içinin
avuçlarından doğup, dudağına yürüyen bir ayin başlar
en yüksek perdeden tanıdık o ses
tavaf et der yalnızlığını
Durma, tavaf et masum yanını,
ya da o'nu içinden çıkar!