Teni Haram Saydık
gök nasıl akar kuruyan toprağın bağrına sicim sicim
işte öyle sızdık alevden şimşek misali gözlerden yüreğe
damla damla tadarken vuslatın zehirden şerbetini
nefsi ayaklar altına aldık sere serpe taş kaldırımlarda
teni haram saydık şehvetin kucağından akan tere
yeterdi bir çift buğulu göz gönüldeki vuslat bayramına
yarım asır eskidi şafağa ermek için düşe kalka yollarda
kâh yokuş, kâh düzde, kâh engebeli yollarda uğraşta
çoook! demir alan gemiler ardında bakakaldık ufuklara
boynumuz kıldan inceydi kaderin yazdığı fermanlarda
bazen düşler dökülürdü eteklerimizden masalın sonunu beklemeden
bazen kükredik kıyısıyla kavgalı dalgaların yoldaşlığında
yanardık ateşimizle, külümüz savruluncaya dek benzi soluk mevsimlere
yüreğimizi avuçlarımızda sıkardık duyulmasın diye derinde ki avazı
gün geldi çorak topraklara tohum attık umudun yelinde
gün geldi susuz kaldık çağlayan ırmaklar kıyısında
başımız göğe değerken ulu çınar gibi sevdalar gölgesinde
maviler o an birleşti gök ile denizin vuslata erdiği yerde
karanlıklar vız gelirdi gönül gözü açıkken sevdalıya
vuslata erişilmişti şafak vaktinde güneşi öperken dudaklarından...