Ülkü Bahçesi
Bir gece evde rüzgar sesini dinliyordum
Bin ümitle gelmeyen birini bekliyordum.
Aniden firtına koptu, sallandı herbir yer
Elbet vardır bir"hayır"bağrında"hikmet" gizler.
Rüzgarın hışmıyla kırıldı evin camları
Söndürdü ne varsa odamdaki ışıkları.
Birden belirsiz bir korku kapladı içimi
Yok etmişti düşüncemi ve sırlı gecemi.
Uçurdu bir bilinmeze,kendimden geçtim de...
Gözlerimi açmıştım karanlık bir dehlizde.
Bir dehlizin gizli tünelinde yol alırken,
Bu ıssız yolculuk hiç bitmeyecek sanırken..
Karanlığın her tonda rengini görüyordum
Peşimden gidilmez sessizliği sürüyordum.
* * * *
Derken çok uzaktan kulak verdim su sesine
Gördüm ki bir "peri" yaslanmışta şiltesine...
Gözleri dalgın yeni kalkmış gibi uykudan
Eyilip yuğdu yüzünü o masmavi sudan.
Kolaçan etmedeyken ben bilinmez yerleri
Yay gibi fırlayıp girdi kovuktan içeri.
Hayran seyrederken yeşilin her ton rengini
Hızla kaçan peri, unutmuştu şiltesini.
Diz çökerek yere, sudan doya doya içtim
Bağı çözüldü dizlerimin kendimden geçtim.
Derin bir uykuya dalarken yorgun gözlerim
Söndü içimdeki ışık, batmıştı güneşim.
Ne vakte kadar öyle uyumuşum bilinmez
Anladım ki o kovuktan içeri girilmez.
Eğilip aldım yer de duran sırlı şilteyi
Çıkardım içinden o yemyeşil seccadeyi.
Üzeri desen desen sık ilmikle dokunmuş
Bu bana bilinmeyen sihirli bir oyunmuş.
Koptu kovuktan beynimi çimdikleyen ıslık
Titretti beni derinden, bir ıssız yalnızlık.
Fırlattım içeri bu bilinmez emaneti
Göründü peri kızın çok uzaktan her yeri.
Dedi:"fani ne gezersin bu bizim belde de?
Ölmeden girilmez kovuk dediğin geçite."
Seziyordu ne geçerse aklımın içinden
Ben derinlere dalmış bu alemde gezerken.
Cennet'ten bir parçaydı bu alemde ne varsa
Dedim: "güzelliğine rast gelmedim cihanda."
"Saadeti aradım da inan ömrüm boyunca...
Buraya uçurdu bir rüzgar kendi koynunda."
Süzerek derinden hilal kaşlarını gerdi
Kovuğa attığım seccadeyi bana verdi.
Avuçlayıp toprağı, içine bir şey gömdü
Dedi ki:"bu gömdüğüm şey,senin ölümündü."
Zamanı geldi artık bu yerden ayrılmanın
"Dedi:"bahtına ermek istersen bu diyarın..."
"Verdiğim bu seccadeyi kaybetmeyeceksin
Bu yoldan şehitler alemine gideceksin."
Hayran gözlerle bakıp güzellerin haline
Titretti beni gönlüm, içlerinden birine.
Gölgeden iki baş, biri geçti de soluma
Söze başladi biri, biri girdi koluma.
1- "Rabbin sevgili kulu!
Nasıl buldun bu yolu?
Bu yolda dikenler var
Her yeri tuzak dolu."
Söz edecek oldum, cevabı öteki verdi.
Biri sert mizaçlı, yanındaki çok güleçti.
2- "Aslıhan bekçi peri
Verince seccadeyi
Bu yolda,yolcu fani
Açmış oldu perdeyi."
Sezdim ta içimden o derin bakışlarını
Dinledim bir müddet güzel konuşmalarını.
1- "Hani yok emaneti
Kim aldı seccadeyi?
Bunda bir yanlışlık var
Bilmesin efsaneyi."
2- " Kızılelma dağında
Bir kuşun kanadına
Değişti seccadeyi
Erecek muradına."
1- " Varsın yoluna gitsin
Artık murada ersin.
Bu yollar çok çetindir
Yanlızca bunu bilsin."
2- "Yolcu kuş senin dostun
O yoksa sende yoksun.
Güven hep sırdaşına...
Haydi uğurlar olsun."
Uğurladı beni o nurlu yüzler süzerek
Bu gizemli imtihanı geçmiş olsam gerek.
Bir sırlı seccadeyi kuşa takas eden de...
Gezmekte varmış, kaderim bir kuşun elinde.
* * * *
Yürüdüm peri kızıyla bir müddet yanyana
Kayboldu birden, gelince geniş bir meydana.
Dalında türlü meyveler yere sarkıyordu,
Ortada bir şelale dehlize akıyordu.
* * * *
Sırtımı yasladım bir kalenin ensesinde
Yeşil renkli bir sancak vardı tam tepesinde.
İçerde sırlı dağın kapısı sürmelendi
Bu sessiz diyarda, derinden sesler elendi.
Saydım bana gelen kalabalık adımları
Gördüm karşılayan o nur yüzlü kadınları.
Dalgın seyrederken gözlerim güzellikleri
Uzanıp aldı biri gizemli seccadeyi.
Önce göz, sonra söz etti periler güzeli
"Durdururuz buradan hediyesiz geçeni."
Avuçlayıp toprağı içinden bir şey aldı
Bu bir beyaz kuş'tu, onu gökyüzüne saldı.
Dedi: "o kuş senin ölümünü taşıyacak...
Gideceğin yere böyle ulaşırsın ancak."
* * * *
Ne içlenme kaldı, nede belirsiz kederlerden
İleriye doğru atıldım durduğum yerden.
Uzunca durgun ırmak'ta yeşile bakarak
Dedim ki: "bu yolun sonu nereye varacak?"
Dedi: "önüne türlü müsibetlerde çıkacak
Şeytan da yolunu sapıtmaya çalışacak."
"Ulaşmak istersen eğer, Ülkü bahçesine,
Düşmemelisin şeytan'ın kirli pençesine."
Gözlerim çok uzakta bir bilinmeze daldı.
Periler beni çaldı, aklım o yerde kaldı.
* * * *
Yürüdüm bir hayli o yolları pervasızca
Kesiverdi yolumu kara yüzlü bir sıska.
Buğulu bir gözle süzdü, öylece bakıştık
Dedi: "biz bu diyarlara beraber karıştık."
Dedim: "aşılmaz bu yerler bu yırtık giysiyle"
Ses vermedi bir halka üzüm sundu eliyle.
Tam alıp yemedeyken o sihirli üzümü
Beyaz kanatlı kuş, açmıştı iki gözümü.
Kara yüzlü sıska, acı çığlıkla mahvoldu,
Elinde öylece duran üzümde kayboldu.
Dile geldi kuş, dedi: "bendedir emanetin"
"Az kalsın kendini, benide mahvedecektin."
Uzun kanatları yükseldikçe gökyüzüne
Bu sevincim yerini bırakmıştı hüzüne.
Dedim: "bu uzun yoluma ah! yolcu olaydı,
Gideceğim yere kadar benimle kalaydı."
Ah! hayasız ruhumda bu pervasız düşlerim
Bitecek sanırken artıyordu ümitlerim.
* * * *
Yürüdüm zamansız, çıkmıştım büyük düzlüğe,
Yer yoktuda içimde hiç bir ümitsizliğe.
Mevsimsiz dallarda meyveler yere sarkarken,
Ben dalmış, hayran gözlerle etrafa bakarken...
Minikçe bir ceylan su içiyordu pınardan,
Korkusuzdu; hem bela, hemde yaban kurt'undan.
Aklımda yolların bilinmez halleri vardı.
Az sonra ceylan ve balıklar uykuya daldı.
Bir seyyah edasıyla gezerken miskin miskin
Çıktı önüme pespare ölümsüz bir gezgin.
Nurlu sakalında heybet, gözlerinde neşe,
Heybesinde dizilmiş demet demet menekşe.
Göz ederek bir demet çicek sundu eliyle
Ruhuma bir sıcak iz bırakmıştı hediye.
Gitmesi, gelmesi gibi bir anlık zamandı,
Gözlerim değil biçare, kalbim ağlayandı .
Hasret den bir hayalin, olur nur'dan halesi,
Görmedim hiç kimseden, zerre bir ihaneti.
Sadakat denen güzeli hiç böyle görmemiştim,
Ya-rab! bu alemde kalmayı ne çok isterdim.
** **
Gizli kaderin, varsa ödemek bedelini,
Görmektir dileğim, o kuş denen sevgiliyi.
Ruhum sanki bir an, nice gizemden kurtuldu,
Hummalı gözlerim o kuşu karşısında buldu.
Kaptı elimden çiçeği, küçük pençesiyle
Saçtı birer birer gizemli akan dereye.
Uzun genişce bir dereden akmada sular,
Sanki boşaldı ruhumdan birikmiş duygular.
Ey! yoluma yolcu, bu sır ne kadar sürecek?
Belki esen bir rüzgarın hışmıyla bitecek.
** **
Anladım! burada ölmek dönmekse geriye,
Sarılmalı kalmak için, o kuş sevgiliye.
"Güzel kuşum rüzgara hep kanat germelisin,
Beni sen korumalı, ona vermemelisin."
Ses vermedi çaresiz, bu yalvaran sesime,
Kayboldu gözden, terkederek beni halime.
Anlamaktı gayem, bütün bu olup biteni,
Neydi gönlümün istediği varlık emeli?
*** **** ****
Daldı gözlerim uzakta ışık saçan dağa,
Ulumada bir kurt,"Ay'ı almışta başına...
Düşürdü bir hayal gibi kurt beni peşinden,
Anladım bana dost, Türk'e yaktığı ateşten.
Aşırdı dağları, gözleri hasret bürüyor,
Şükür Rabbim! başı börklü Kürşat görünüyor.
Fakat geçit vermedi kurt, yolu aştırmadı,
Ne ben onlara, onlarsa bana yaklaşmadı.
Bir ses: " geleceksen sen, ölümü tatmalısın,
Gelmek için dönüp, o yerde savaşmalısın"
Ben ki kalıp, Ülkü bahçesine kavuşmadan,
Vazgeçmeli peygamberin tattığı bu candan.
Erer gibi bilinmez muradın emeline,
Ruhum veda etmeli bu Ülkü bahçesine.
Rüzgar uçurmadan beni getirdiği yere,
Ölümün öldüğü yerden kapandım secdeye.
** **
Saatler sonra çıktı önüme taştan gölgeler,
Ses veren garip sesler, bekler gibi bir haber.
Yollarıma nurdan birer demet gibi dizildiler,
Eğilmiş gölgeli başlar ile selam verdiler.
Ben yürürken ardımda yükselen tekbir sesi...
Bildim bu İlah-i adaletin tecellisi.
Silindi ufuktan ışık, rüzgarın hışmıyla...
Uçurdu rüzgar; süzdüm son kez kuş bakışıyla.
Karanlık tünellerden yol alırken geriye,
Bir tatlı sızı bırakmıştı bana hediye.
Ah! Ülkü bahçesi, yanan içime rehavet,
Ruhumda selamet var, rüyamda hep alamet.
Burada yığınlardan yükselen başlar vardı,
Anladım burada adsız kahramanlar yaşardı.
Bu yerde ne doğan güneş vardı, ne batan şafak
Burada Ülküyle tutuşan ruhlar yaşar ancak.