Umut
sana yıldızların dünyaya uzak olduğu kadar
uzak bir ayrılıktan sesleniyorum
serin bir mayıs akşamının çıldırtan hüznü içinde
ölmeye yüz tutmuş
bir kelebeğin rengarenk kanatları ne kadar uçabilirse
o kadar gidebiliyorum sensizlikten
yenilgi diyorlar buna
olsun
elinden hiçbir şey gelmemenin acısıyla
vurulmuş bir atın sonsuza dek biten
yarışıyla, çekiliyorum şimdi kendi içime
içim yorgun...
içimde sen
dağınık bir yaz mevsimi sararmış uçsuz tarlaları
kime inandırabilirim şimdi dünyanın
başlangıç noktasının aslında
bastığın toprak taneleri olduğuna?
orada başlar
bir yüzyılın kumsallara açılan sokakları
hayır bu aşk değil sadece, olamaz da zaten
bu olsa olsa kutsal kitaplar kadar
inanmayı gerektiren bir zaruriyet
siyah kadar karanlık, beyaz kadar ışık
bakma sen benim
çarpık bir kenti dizginleyen
kalabalık hüzzam yalnızlıklarıma
çekilirken gece
göç etme vakti gelmiş hayvanlar gibi
gökyüzünün üstüne
sana doğru koşar bütün süvarileri
kalbimin....
umut diyorlar adına
unutmayı tedavülden kaldıran
bir yara gibi açılmış
bütün mevsimlerimin
her bir yanına...
umutsun, diyorum
bunu unutma.
Güzel bir dertleşmesiydi şairin kendi içiyle. Yüreğinize sağlık, selam ve şiirle...