Unum/eleğim
Unumu asmışım
eleğim toprakta
bir küçücük/bir ufacık ormanım ben
yeşilim
dallarımdan kervansaraylar kurulur
;
Oyunlarım
beceri dışı yanımdır
gecekondular uzanır boylu boyunca
şehrim
böyle bir şehirdir
Hapse düşmedim hiç
dayak yemedim/ekmek yedim
düşünmedim daha
çocuktum
unutmadım
çünki unumu asmıştım
eleğim tel tel istanbul
ve gözlerim
ilk onsekiz yaşımın depreminde
.
.
çok ötelerimde savaş gördüm
nasıl olduysa bana da dokundu
kanatları
ölümü
çok yakınımda,
sabahın suretimdeki yansımasında buldu annem
sarıldı bana
babam sarıldı
.
.
kim ki
köprüyü erken geçmiştir
ununu erken asmıştır
/eleği topraktadır
ve gömleğinde biraz kan lekesi/
öğrendim...
ZEYL;
gezdim
dört iklim, dört memleket
ve henüz dört yaşındaydı kardeşim
devrimin en cesurunu taşıyordu avuçlarında
''sıcacık bir kalp''
çünki eleği yoktu, savaşı yoktu
mevsimleri bir körebeye
sürgün etmiş dualarıyla
biz nereye gitsek geliyordu....
16 may 2003