Ya da
biten bir şiirin
ya da
yeniden başlayacak bir hikayenin
ya da
ocakta çayı bekleyen fokurdayan suyun, uçuşan kuşların, rengarenk sakızların, çocukluğumun tüyü bitmemiş sevdasının, annemin, babamın, en çok ama en çok koşuşturmalarımın, ağlayışlarımın, dizlerimin kanamasının
ya da;
ya da
annemin seccadesi
ya da
ağrının titreten soğuğuna inat pazarda marul satan ihtiyarın, onun çocuğunun, onun çocuğunun yamalı okul pantolonunun
ya da
babamın silahının, babamın iyi adamlığının, babamın yakaladığı bütün kötü adamların
ya da
babamı yaralayan kurşunların, sokak kavgalarının, gaspların, hırsızlıkların, adam öldürmelerin, tecavüzlerin
ya da
annemin peynirli poğaçası sıcacık
ya da
komşunun bizimkinden daha güzel arabasının, ilkokul öğretmenimin, değişen ilkokullarımın, son okullarımın, bitmeyecek gurbetlerin, yeniden yeniden hep yeniden tayinlerin, ayrılıkların, hüzünlerin, annemin gözyaşının, annemin iyi arkadaşıyla bir kez daha ayrılmasının
ya da
kamyoncu amcanın eşyalarımızı götürmesinin, yeni bir evin, yeni bir komşunun, yeni bir lojmanın, tıkış tıkış lojmanın
ya da
en iyisi mi bir çayın, kırk yıldan az hatırı olan kahvenin, deniz kıyılarının, mavi önlüğümün, bir daha hiç giyemeyecek olduğum mavi önlüğümün özellikle, tahta sıraların, beslenme çantalarının, en çok çilekli keklerimin, sonra serçelerin, simitçilerin, sabahları aç gezerken ansızın karnımızı doyuran o büyük insanların; simitçilerin, bilmediğimiz sokaklara terk edildiğimizde elimizde bulunan ucuz valiz sapının, tek kişilik yolculukların, yolların, muavinlerin, kaptanların, terminal çığırtkanlarının
ya da
sezen aksu şarkılarının, zeki müren gecelerinin
ya da
geç kaldığımız tüm aşk şarkılarının
ya da
ankara'nın ... ankara'nın
kuşlar diyorum kuşlar
ne kadar da güzeller...