Yağmur Tanesi
denize düşen bir yağmur tanesi gibi arıyorum şeklimi
karşılaşalı seninle,
karışalı bir miktar gözlerinle, ellerinle, sıcaklığınla
dudaklarındaki ruj kırmızısı öpüşlerin hemen ardında beliren sepya hüzünlerle
sesinle, sesinin taşıdığı küçük harflerle ve harflerin biriktirdiği sözcüklerle
karışalı bir miktar
ve zamanla bütünüyle, soysuz bir tümevarım edasıyla
denize düşen bir yağmur tanesi gibi arıyorum şeklimi
silüetimi hırpalayan sevdanın hırçın tensel düzleminde.
suçtum
aşkın iliklerine kadar işlendim, ellerin ellerime bir narin kanaviçe
ellerin ellerime yakışabilecek şüphesiz en değerli kelepçe,
dudaklarını öpüp öpüp dudaklarımda utangaçlığını yaşayan
ve gittikçe yüreğimin ücra yerlerine irtica eden
içimde büyüttüğüm bir çocuk gibi;
kürtçeden sonra öğrenilen o bozuk türkçe.
ile
anlattım
ona, hiç kimsede göremeyeceğim resimler söyledim
ona yüklemine asla sahip olamayacağı özneler yüklemiş cümleler gösterdim,
bilsin istedim;
özlemek bütün lisanlar içerisinde öğrenilebilecek en uzun kelime.
ne mutlu, sana "özledim"" diyebilene!
doğrusu karşı değilim ben sevda söz konusuysa,
duyguların faşizmine...
sevgilim!
kandım
ben hep kalbine aktım,
ben onu yürek sanmıştım
yanılmışım!
bağışlamayacağım kendimi,
affetmeyeceğim kesinlikle..
nasıl dövebilir insan damarlarındaki sevdayı
demiri eksik hemoglobinle?
pıhtılaşır mı ayrılık, kapanır mı yarası yalnızlığın? söyle
nasıl sıyrılır etekleri hüznün, cezbedilir mutluluk böylece?
huzurun tecavüzüne uğramak isteyen bir ömrüm var benim,
özür dilerim, bak yine terbiyesizlik ettim... affetme!
denize düşen bir yağmur tanesi gibi arıyorum şeklimi
beni kendime yabancılaştıran o derinliğin herhangi bir yerinde
beni bir köpek balığı solungaçlarına aldı
beni bir istiridye sakladı, bir mürekkep balığı karaladı belkide
kim bilir
kim bilebilir
boğulup bozguna uğradım,
üstüme sinen mavilikten fark edilmiyor belkide.
ve bütün bu olanlar, bu olaylar
kabul edilmiyor siyaset bilimince,
iki karşıt rejim gibiyiz oysa ki
hiçbir otoriteye ayak uyduramıyoruz,
"uzlaşmak,
uzaklaşmak" diyorsun, sonra da "üzülme"
üzdükçe "üzülme" diyorsun
üzüyorsun her seferinde...
denize düşen bir yağmur tanesi gibi arıyorum şeklimi,
ayrışalı moleküllerimden görkemli bir terk ediş töreniyle,
sen bildiğim en kutsal ritüel,
son dua,
son soluk,
ilk öğrenilen kelimeyle eşdeğer mana...
şayet
bir gün karşılaşırsak,
tekrar tanışalım, bunu sayma....