Yalnızlığın Saatleri
I
sessizlik ,
herkes sussun.
üstüne yazılmış bütün karanlıkları getirin
sesin boşlukta uzaması gibi getirin
uzanın biraz daha
bir yankı haliyle duymaya çalışın
sessizliğin insandaki güzelliğini
kitaplara gömün kahramanlıkları
saklayın içimdeki bilinmezlikleri
tozlansın sayfaları , yine de getirin
sökün arkamda bana ait olmayan gölgelerimi
sessizlik,
biraz daha...
odamda seferi halinde yalnızlık
soru bir
nedir bu baharın ortasındaki yılgınlık
soru iki
nedir bu sabahların geceye dönmesi
soru üç
birbirine benzeyen insan yüzleri
neden insan bir insana benzer ki?
bana ait olmayan gölgeler taşıyorum
sabahları beni takip eden
öğlen yok olup içimde bir yerde sanki
akşamüstü bir sürü halinde geçen
ve geceye saklayan kendini
insanın kendine aitsizliği gibi bir şeydi, geçti...
sessizlik,
bir gölge daha intihar etti.
II
yalnızlığın sensizlikle bir ilgisi yoktu;
ama senin yalnızlıkla olan ilişkin
bir gece içimde hiçliği doğurdu
öyleyse yalnızsam daha çok sana doğru,
bir hiç sayılmaz bu
yani bir kuşun gökyüzünde kayboluşu gibi
önce biraz yalnızsam belirli yerlerimle
sonraları hiçliğe yakın , yalnızlıktan uzak
tam da ortasında diyemeyeceğim kadar ortasında
yalnızlık insanın kendine kurduğu bir tuzak
daha çok bu haliyle ikimizin tam ortasında
bir yerde diyebilirim...
anlamımı sorarsam aynalara kendimce
bir bahar kadar ilk
bir bahar kadar son
bir yaz kadar çıplak
bir kış kadar ölü
bir insan kadar çok
bir ben kadar yalnız
bir sen kadar ben
bir ben kadar sen
diyebilirim...
sessizlik,
bir ayna daha gökyüzünde çatladı.
bir vakit anlamı varken zamanın
bir çocuğun pamuk şekeri görmesi
ve ona sahip olması arasındaki zamanın
anlamı kadar açıklayıcı gülümsemelerimiz vardı
bir o kadar saflığa bulanmış göz yaşlarımız
sorsan şimdi
bunlara bir anlam yükleyememe halimdir derim ,hiçlik...
salıncaklara koşardı geçmişimiz
güneşinden kaçardı hiç batmayacak gibi
daha çok akşamları misafir olmaktı bizimki birbirimize
kağıttan uçaklar yapıp uçurmaktı diyebilirim ya da
kimin uçurtması daha çok yükselecekti gökyüzünde
sorsan şimdi
tam da bunların insan yüzündeki gülümseme halidir derim, yalnızlık...
sessizlik,
bir çocuğun uçurtması tellere takıldı.
III
yorulduğum saatler çoktur insan yüzlerinde
biyolojik unsurlardan daha çok
yalnızlıktan kırışır insan yüzleri aynalarda
bir aynanın kıvrımları kadar
aynaya bakan her yüz kadar yalnızdır insan
çevirin aynaları gökyüzüne bakın
bir kuşu tutun kanadından güneye bakın
bir bulut olun biraz da yağmura yakın
söndürün aynalarda bıraktığım yangınları
ben gölgelere sığınıyorum.
sensizliğin gölgelerine daha çok
aynadaki halimle sığıyorum.
odamda seferi halinde yalnızlık
bir gidip bir geliyor kendine
dünyanın en yalnız şehirleri en kalabalık şehirleridir
derken kalabalık bir bölge oluşturuyor içimde
yüzleşmeye başlıyor ansızın
soru bir
hepimiz Tanrının birer parçası mıyız?
hayır , değiliz
bir dakika , kesinlikle öyleyiz
soru iki
o zaman bir bütün halindeyken biz
en yalnız olan Tanrı mıdır?
soru üç
yalnızlığın oluşumu Tanrıyı aramak mıdır bazen içinde?
tam anlamıyla bir bütündür en yalnız olan
öyleyse biraz daha bak gözlerime
birleştir bizi , senle ben
yalnızlığın sadece birer parçasıyız.
bir insanın insana benzemesi kadar
işte bu kadar yalnızız
ses verin,
yalnızlık odamda hala seferi...
... "bir gölge daha intihar etti."
okurken sarsıldığım yerdir ve sonra,
"bir vakit anlamı varken zamanın bir çocuğun pamuk şekeri görmesi ve ona sahip olması arasındaki zamanın anlamı kadar açıklayıcı gülümsemelerimiz vardı"
yani daha ne denir bilmiyorum kalemin çok güzel kardeşim.
artık sormadığım ne varsa sormuşsun bolca
ve biraz ses! bolca duman! diliyorum gecelere