Yamaç Göçmen Kuş
Güneş alçalırken karşı tepeden,
Gölgesi düşüyordu, Yamaç’ın;
Omuzunda bir kuş ile balkondan,
Salonun orta yerine ortada bir gölge
Ve arada bir yerde annedir, Neriman
Sahneye seyirci çaresiz elleri göğsünde
Arada kalmış bir anne, Neriman
- Yamaç oğlum !
Seslendi annesi kuzusuna,
Çaresiz bir unutkanlıkla…
İşitme engelliydi Yamaç oysa !
Susuyor çaresiz yeniden
Susuyor kaldığı aralıkta
Dağıldı dağılacak inci kolye…
Sıkıyor ellerini sıkıyor gerdanında
İşte bu dik yokuşta bu heyula
ondört katlı bir binanın
onüçüncü katı
Tıpkı bir dağın her rüzgarda
Biraz biraz ufalanan yamacı
Çocuğun adını böyle koymuşlar
Bu yamaçta, bu balkonda ahlar
Seyirle geçen hayatı ufalıyor, Yamaç
İşte bu ondört katlı binanın
Onüçüncü katında oturuyor, Yamaç
Kimsenin bilmediği bir dilde
Tarifler veriyordu göçmen kuşa…
“Bir zamanlar kemankeş yokuşuymuş bura
Şimdilerde Kağıthane diyorlar buraya
İşte şu gördüğün eski garaj
Ve biraz ileride sütlüce bak ne kadar yavaş
Şu yamaçları süsleyen beyazlıklar .onlarda;
Martı festivali değil hepsi birer mermer taş,
Eyüp sultan mezarlığı; sıra sıra üst üste taş
Taş taş üstünde yer yok; üst üste, baş baş ”
şiirin gölgesine mutluluk güneşi
doğması dileğiyle sevgili Neva..
Kalemin var olsun hep sevgiyle..
Al işte! Bak yine oldu. Kaç kere dedim ki kendime, okuma oğlum bu saatte şiir falan. Dağıtıyor, iyice kaçıyor uykuların diye... Dedim o kadar; bu saatte birileri şiir yazdıysa, bil ki keyfinden değildir... Okuma bu saatte şiir miir.. Valla kardeşim, sonunu zor getirdim. Yamaç bir yana, Neriman ana bir yana. İkisi arasında gidip geldi duygularım da, zihnim de... Bu saat için ağır bir şiir. Alacağın olsun çocuk... Ve evet! Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar türküsüne inat yüksek yüksek tepere kurulmuş dağ gibi evler. (Zaten İstanbul yedi tepeli şehir... Unutulmamış ama el mecbur geride bırakılmış gonca güller diyarı...) Ah o evler ki; kiminde bebeler güler, kiminde analar ağlar, kiminde hayal kurar gençler, kiminden asker uğurlanır, sükunet kucaklanır, kiminden mefta çıkar, ağıt girer, zılgıt girer. Babalar çaktırmaz hiç ama hep suskun ve içten içe endişeli... Hasılı evler ki taş taş üstüne konmuş sır küpü... Nee diyelim; böyle gelmiş böyle gider, yürekler bir olsun, kalem keskin olsun, şiirler şakısın da göçmen kuşların altında uçuştuğu şu gök kubbede, duyarsızlar duysun, kalp gözleri açılsın gayrı... Var olasın... Sevgiyle... Muhabbetle...